fbpx
Kategoriler
Harvard Obezite Serisi Obezite Araştırmaları

Obezite Genetik mi? Obezitede Gen İlişkisi

Harvard Obezite Serisi ile obeziteden korunma yazılarına, obezite genetik mi makalesi ile devam ediyoruz. Obezlik ya da aşırı kilo genlere bağlı olabilir mi? Genetik faktörler, gen ilişkisi, dna ilişkisi, kilolu olmanın, obezitenin genetik nedenleri var mı? Şişmanlık ve kilo alma ile genlerimizin alakası var mı? Şişmanlık genetik mi gibi sorulara yanıt bulabileceğiz.

 

10 binlerce yıl öncesi ile şimdiki genlerimizin %99.99 aynı olduğunu ve genlerimizde ciddi bir değişiklik olmamıştır. Buna rağmen obezite, diyabet, tansiyon, kalp yetmezliği, kanser gibi hastalıkların bu kadar ciddi oranda artmıştır. Bunun genetik ya da genler ile alakası olmadığı, yaşam ve beslenme tarzı değişiklikliği dolayısıyla olduğu gayet açık. Obezite genetik mi, bilim bu konuda ne diyor? Gelin bu konuyu bilimsel kaynakları ile inceleyelim.


Genler, bireylerin psikolojisi, gelişimi ve adaptasyonu süreçlerinde her yönden etkiye sahiptir. Obezite, yine genlerin etkisinde olan sağlık sorunları arasında yer alır. Bu noktada, henüz obezite oluşumuna katkıda bulunan spesifik genler ve genetik çevre etkileşimi olarak adlandırılan gen kodlaması ve yaşam deneyimlerinin ölçüt oranları hakkında çok az şey bilinmektedir.

İnsanlarda obezite genleri üzerindeki araştırmalara, uzun yıllar önce başlamıştır. Moleküler biyoloji teknolojisindeki gelişmeler ve İnsan Genomu Projesi başarısı bu araştırmaları daha da kuvvetlendirmiştir. Bu çalışmalar nadir görülen, basit formdaki obezite genlerine neden olan bazı faktörleri aydınlığa kavuşturmuştur.

Ortaya çıkan araştırmalar, yine, binleri olmasa da, düzinelerce insanı etkileyen yaygın obezite olarak adlandırılan genleri ve genetik temelleri tanımlamaya başlamıştır. Ek olarak, belirli gıdalara ve obezite üzerine yapılan araştırmalarda, diyet, genler ve obezite ilişkisine daha fazla ışık tutmuştur.

2014 yılında yapılan bir araştırmanın sonuçlarına göre, kızarmış yiyeceklerin tüketimi obezite ile ilişkili genleri etkilemekte olup, bu açıdan genetik olarak obeziteye yatkın olan bireylerin kızarmış yiyecek tüketiminin azaltmasının önemi ortaya çıkmıştır.

Yapılan araştırmalarda öne çıkan sonuçlar, genetik faktörlerin obezite riski konusunda çok küçük bir etkisi olduğunu ve genlerimizin kaderimiz olmadığını ortaya koymaktadır. Bu noktada, obezite genleri olarak adlandırılan genleri taşıyan pek çok insanın şişman olmadığını ve sağlıklı yaşam tarzının bu genetik etkileri ortadan kaldırması söz konusudur. Bu makalede, genler ve gen-çevre etkileşiminin obezite gelişimine olan etkilerini aktarmaya çalışacağız.


Nadir Görülen Obezite Basit Gen Mutasyonudur

Seyrek görülen bazı obezite türleri, basit genlerde monojenik mutasyon adı verilen doğal mutasyonlar sonucu gerçekleşir. Bu mutasyonlar; leptin hormonu, leptin reseptörleri, proopiomelankotrin ve melanokortin reseptörlerini kodlayan genler, iştah kontrolü, yiyecek toleransı ve enerji hemostas değerleri konusunda çok önemli bir rol oynarlar.

Nadir görülen bu obezite şeklinde, mutasyon ya da kromozom anormallikleri sonucu ortaya çıkan bazı genetik sendromların bir özelliğidir.  Bu sendromlarda zekâ geriliği, bedensel anomaliler ve diğer problemler obeziteye eşlik eder. (Yani, obezite genetik mi? Çok çok küçük bir kısmı genetik denebilir…)


Yaygın Obezite Nedeni Çoklu Gen Mutasyonları

21. yüzyılda; obezite, gerek gelişmiş, gerekse gelişmemiş toplumlarda, zengin fakir, eğitimli eğitimsiz herkesin sorunu haline gelmiştir. Vücut yağ seviyesi kişiden kişiye değişmekle birlikte, bazı insanlar diğerlerinden daha fazla vücut ağırlığını taşımaya eğilimlidir.

Hayvan ve insanlarla yapılan araştırmalar, geniş kesim araştırmaları ve çift araştırmaları, obezite duyarlılığımızın genetik bileşenleri olduğunu savunmaktadır. Fakat bu durumda, tek bir genin kontrolü değil, çoklu genler obezite oluşumunu etkilemektedir.

İkizler üzerinde araştırmalar, yaygın obezite genleri hakkında bazı noktaları gözler önüne sermiştir. Bu doğrultuda tek yumurta ikizlerinin vücut kitle indeksleri büyük ölçüde benzerlik göstermekte olup, bu durum genlerin obeziteye olan etkisini ortaya koymaktadır.

Bu araştırmalar, aynı görünümde olan ve aynı çevrede yaşayan kardeşler üzerinde yapılmış olup, diğer faktörler sabit olarak değerlendirilmiştir. (Bu noktada yaklaşık olarak aynı kiloya sahip olmaları, aynı ortamda büyüdükleri için aynı yiyecekleri tüketmeleri ile alakalı olabilir düşüncesini de akla getirmektedir.)


Obezite ile İlgili Genleri Tanımlamak için Genom Kapsamlı Araştırma Çalışmalar (GWAS)

GWAS özel teknolojilerle hastalıklarda neden olan genleri inceleyen araştırmalar olup, bu araştırmalar, bazı hastalıklarla alakalı olabilecek gen varyasyonlarını bulmak için, binlerce insanın DNA dizilimlerindeki genetik işaretleri mercek altına almıştır.

Obezite gibi kompleks hastalıklarda önemli bir rolü olan gen değişkenlerini bulmaya yönelen bu çalışmalarda, sıklıkla DNA yapısında küçük değişiklikler yapılmış ve gen kodlarında yapılan bu değişikliklerin gen faaliyetinde değişikliklere neden olduğu gözlemlenmiştir. Tek nükleotid polimorfizm ya da gen varyantları olarak adlandırılan bu küçük DNA değişimleri sıklıkla hastalık risklerini ortaya çıkarmaktadır.

2007 yılında genom kapsamlı araştırmaları kullanan araştırmacılar, obezite ile ilgili gen değişkenleri arasında ilk olarak kromozom 16 üzerinde yağ kütlesi ve obezite genini (FTO) tanımlamıştır. Bu gen değişkenleri oldukça yaygın olup, bu gene sahip kişiler, diğer insanlara göre %20 ile %30 arasında daha fazla obezite riski taşımaktadır.

Araştırmacıların kromozom 18 üzerinde tanımladığı kini obezite ilişkili gen değişkeni ise melanokortin 4 reseptör geni olup, bu gen aynı zamanda tek genli obezite oluşumundan da sorumludur. Bugüne kadar, genom kapsamlı çalışmalar doğrultusunda, araştırmacılar, vücut kitle indeksi ile ilgili, 12 kromozom üzerinde 30’dan fazla aday gen tanımlamıştır.

Bu noktada, bu aday genler arasında en fazla etkili olan FTO geninin bile, gen kaynaklı obezite duyarlılığında küçük bir etkiye sahip olduğunu akılda tutmak gerekir.


Obezite Genetik mi? Kalıtım Neden Kader Değil?

Obezitenin dünya çapında hızlı bir şekilde yayılmasını açıklamak için, genetik değişikliklerden bahsetmek pek mümkün değildir. Bunun nedeni farklı genlerin, çeşitli jenerasyonlara ve değişen popülasyonlara göre sabit kalmamasıdır. Yayılma için yeni mutasyonların ve polimorfizmin gelişimi uzun süre alır.

Eğer genlerimiz uzun süre yıllar boyu hep aynı şekilde kalıyorsa, neden yıllar içerisinde obezite sayısında artış gözleniyor? Fiziksel, sosyal, politik ve ekonomik çevremiz; ne kadar yediğimiz ve ne kadar hareket ettiğimizi etkileyen bir alanı ifade eder.

Çevresel değişiklikler insanları daha fazla yemeye teşvik ederken, yeterli fiziksel aktivite yapmayı da zorlaştırarak, aşırı kilolu olma ve obeziteyi tetikleyen durumlarda kilit bir rol üstlenir.

Genetik kodlamaya dair araştırmalar, bazı insanlarda obeziteye olan genetik yatkınlığın, obezite konusunda bir kader olmadığını savunmaktadır.

Bunun yerine, sağlıklı bir beslenme düzeni ve yeteri kadar egzersiz yapmak, gen ilişkili obezite riskini etkisiz hale getirmeye yardımcı olabilir. Bu noktada 2008 yılında Andreasen ve ortakları, fiziksel aktivitenin FTO (obezite geni) ortak değişkeni olan bir obezite genini dengelediği ve etkisini azalttığını ispatlamıştır.

17.058 Danimarkalı üzerinde yapılan araştırma sonucunda, obezite geni taşıyan ve fiziksel olarak aktif olmayan bireylerin, obezite geni taşımayan ve inaktif bir yaşam süren kişilere göre daha yüksek vücut kitle indeksine sahip oldukları görülmüştür. Bu açıdan obeziteye yatkınlık önemli olmayıp, obezite geni olanlar için fiziksel aktivite oranı daha fazlaysa, gen taşımayan bireylere göre farklılık oluşmamaktadır.

FTO geni (obezite geni) fiziksel aktivite ve obezite arasındaki ilişkiye yönelik sonraki çalışma ise karşıt yönde sonuçlar ortaya çıkarmıştır. Araştırmacılar, daha net ve detaylı bir cevaba ulaşabilmek için yetişkinlerle yapılan 45 ve çocuklarla yapılan 9 araştırmada, toplam 240.000 insanı yeniden kombinlemiş ve yeniden analiz etmişlerdir.

Bu doğrultuda elde edilen bulgular, obeziteyi destekleyen FTO gen değişkenini taşıyan kişilerin, diğerlerine göre %23 daha fazla obezite riski taşıdığını ortaya koymuştur.

Fakat fiziksel olarak aktif olmak, bir kez daha riski düşüren bir faktör olarak karşımıza çıkmaktadır. FTO obezite geni taşıyan yetişkinler arasında, aktif bir yaşamı olanların obezite riski %30 daha düşüktür.

 

Pek çok insan aile geçmişleri ve etnik yapıları itibariyle obeziteye karşı genetik yatkınlığa sahip olabilir. Genetik yatkınlıktan obeziteye geçiş ise, genel olarak beslenme ve diyet düzeninde, yaşam tarzında ve diğer çevresel faktörlerde meydana gelen değişiklikler sonucu söz konusu olmaktadır.

Bu değişikliklerden bazılarını şöyle sıralayabiliriz:

  • Her alanda her saat ve her gün gıdaya erişimin mümkün olması.
  • Çalışırken, ev işlerinde ya da boş zamanlarda, özellikle çocuklar arasında, fiziksel aktivitede gözle görülür oranda düşüş.
  • Televizyon seyretme, bilgisayar kullanma ve oturarak yapılan aktivitelere ayrılan zamanda artış.
  • Yüksek derecede işlenmiş ve fast food gıdaların ve şekerli içecek ve içkilerin, her markette bulunan kampanyalarla desteklenmesi.

Sağlıklı Yaşam Tarzı Gen Kaynaklı Riskleri Önleyebilir

Obezite, özellikle de yaygın obezitenin (günümüzde problem olan obezite salgını) genetik etkileşimi ve gen-çevre ilişkilerini analiz etmek, obezitenin nedensel yollarını daha iyi anlamaya yardımcı olacaktır. Analizler sonucu elde edilen bilgiler ise obeziteden korunmayı ve obezite tedavisi konusunda destekleyici stratejileri beraberinde getirebilir.

Fakat burada unutulmaması gereken asıl nokta, genlerin obezite oluşum riskine olan etkisinin az olduğu, asıl büyük etkinin zararlı besinler ve aktivite ortamı olduğudur.

Bir bilim adamının yazdığı gibi, genler belki kimin obez olacağını belirlemeye yardımcı olabilir, ama çevremiz kaçımızın obez olacağını belirler. Bu yüzden, obeziteyi önleme çabalarında çevremizi daha sağlıklı olacak şekilde değiştirmeye odaklanmamız gerekir.


Obezite genetik mi araştırmasından çıkan sonuçlar

  • Araştırmadan da anlaşılacağı üzere, obezite genetik mi sorumuzun cevabı olarak obezite genetik değildir sonucuna ulaşmaktayız.
  • Nadir görülen obeziteden sorumlu bir takım genler bulunsa da yaşam tarzı değişikliği ile onların bile sağlıklı yaşam sürmeleri mümkündür.
  • Yüzyıllar boyunca insanlarla aynı genlere sahiptik fakat son 100 yıllık süreçte değişen çevre koşulları obezitenin bu kadar yaygınlaşmasına neden oldu.
  • Obezite genetik mi, obezite geni nedir? Obezite genine, FTO denmektedir.
  • Zayıf ve sağlıklı bir yaşam için, çevre koşullarımızı değiştirelim.
  • Obezite ile alakalı suçlu arıyorsak, bu suçlu genlerimiz değil. Herkeste bu genler olabilir fakat yeme alışkanlıklarımız bu genleri aktif hale getiriyor. Araştırmalar da bizlere bunu gösteriyor.
  • Obezite genetik mi? Obezite ailesel mi? Bu soruların yanıtını artık daha iyi anlayabiliyoruz. Obezite, ailesel olabilir çünkü ailedeki herkes aynı yemeği yer. Obezitenin bu kadar yaygın olmasının nedeni genetik, asla ve asla değildir.

Referanslar:

  1. Hu F. Genetic predictors of obesity. (Obezitenin genetik belirleyicileri) In: Hu F, ed. Obesity Epidemiology. New York City: Oxford University Press, 2008; 437-460.
  2. Farooqi S, O’Rahilly S. Genetics of obesity in humans. (İnsanlarda obezite genetiği) Endocr Rev. 2006; 27:710-18.
  3. Maes HH, Neale MC, Eaves LJ. Genetic and environmental factors in relative body weight and human adiposity. (Genetik ve çevresel faktörlere göre vücut ağırlığı ve şişmanlık) Behav Genet. 1997; 27:325-51.
  4. Dina C, Meyre D, Gallina S, et al. Variation in FTO contributes to childhood obesity and severe adult obesity. (Çocukluk çağı ve bazı yetişkinlerde görülen obeziteyi tetikleyen FTO değişkenleri) Nat Genet. 2007; 39:724-6.
  5. Frayling TM, Timpson NJ, Weedon MN, et al. A common variant in the FTO gene is associated with body mass index and predisposes to childhood and adult obesity.(Çocukluk çağı ve yetişkin obezitesine yatkınlık oluşturan ortak FTO geni) Science. 2007; 316:889-94.
  6. Loos RJ, Lindgren CM, Li S, et al. Common variants near MC4R are associated with fat mass, weight and risk of obesity. (Yağ kütlesi, ağırlık ve obezite riski ile ilşkili MC4R yanındaki ortak değişkenler) Nat Genet. 2008; 40:768-75.
  7. Qi L, Kraft P, Hunter DJ, Hu FB. The common obesity variant near MC4R gene is associated with higher intakes of total energy and dietary fat, weight change and diabetes risk in women. (Toplam enerji ve diyet yağların daha yüksek alınması ile MCR4 yakınındaki ortak obezite değişkeni, kadınlarda ağırlık değişimi ve diyabet riski)) Hum Mol Genet. 2008; 17:3502-8.
  8. O’Rahilly S. Human genetics illuminates the paths to metabolic disease. (Metabolik rahatsızlıkların yolunu aydılatan insan genetiği)  Nature. 2009; 462:307-14.
  9. Speliotes EK, Willer CJ, Berndt SI, et al. Association analyses of 249,796 individuals reveal eighteen new loci associated with body mass index. ( 18 yeni mahalleden 249,796 genç ve vücut kütle indeksi ile ilişkili analizler) Nat Genet. 2010; 42:937-48.
  10. Heid IM, Jackson AU, Randall JC. Meta-analysis identifies 13 novel loci associated with waist-hip ratio and reveals sexual dimorphism in the genetic basis of fat distribution. (Genetik bazlı yağ dağılımında bel kalça oranı ve ortaya çıkan cinsiyet dimorfizmi tanımlayan meta analizleri) Nat Genet. 2010; 42:949-60.
  11. Walley AJ, Asher JE, Froguel P. The genetic contribution to non-syndromic human obesity. (Sendromik olmayan insan obezitesine neden olan genetik)  Nat Rev Genet. 2009; 10:431-42.
  12. Qi L, Cho YA. Gene-environment interaction and obesity. (Gen-çevre ilişkisi ve obezite)  Nutr Rev. 2008; 66:684-94.
  13. Andreasen CH, Stender-Petersen KL, Mogensen MS, et al. Low physical activity accentuates the effect of the FTO rs9939609 polymorphism on body fat accumulation. (Düşük fiziksel aktivitenin vücutta yağ birikmesine neden olan FTO polimorfizmi üzerindeki etkisine vurgu)  Diabetes. 2008; 57:95-101.
  14. Rampersaud E, Mitchell BD, Pollin TI, et al. Physical activity and the association of common FTO gene variants with body mass index and obesity. (Fiziksel aktivite ve ortak FTO gen değişkenleri ile vücut kitle indeksi ve obezite ilişkisi)  Arch Intern Med. 2008; 168:1791-7.
  15. Ruiz JR, Labayen I, Ortega FB, et al. Attenuation of the effect of the FTO rs9939609 polymorphism on total and central body fat by physical activity in adolescents: the HELENA study. (Ergenlerde fiziksel aktivite yoluyla FTO polimorfizminin genel ve merkezi vücut ağırlığı üzerindeki etkilerinin azalması: HELENA araştırması) Arch Pediatr Adolesc Med. 2010; 164:328-33.
  16. Jonsson A, Renstrom F, Lyssenko V, et al. Assessing the effect of interaction between an FTO variant (rs9939609) and physical activity on obesity in 15,925 Swedish and 2,511 Finnish adults. (15,925 İsveçli ve 2,511 Finli yetişkinde FTO değişkenleri ve fiziksel aktivite etkileşiminin obeziteye olan etkisi araştırması) Diabetologia. 2009; 52:1334-8.
  17. KilpelinenTO, Qi L, Brage S, et al.Physical activity attenuates the influence of FTO variants on obesity risk: a meta-analysis of 218,166 adults and 19,268 children. (Fiziksel aktivite obezite riskine neden olan FTO değişkenlerinin etkisini azaltır: 218,166 yetişkin ve 19,268 çocukla yapılan meta analizleri) PLoS Med. 2011;8:e1001116. Epub 2011 Nov 1.
  18. Veerman JL. On the futility of screening for genes that make you fat. (Şişmanlatan genleri gözlemenin anlamsızlığı)  PLoS Med. 2011 Nov;8(11):e1001114. Epub 2011 Nov 1.
  19. Qi, Q, Chu, AY, Kang, JH, Huang, J, Rose, LM, Jensen, MK, Liang, L, Curhan, GC, Pasquale, LR, Wiggs, JL, De Vivo, I, Chan, AT, Choi, HK, Tamimi, RM, Ridker, PM, Hunter, DJ, Willett, WC, Rimm, EB, Chasman, DI, Hu, FB, Qi, L. (2014). Fried food consumption, genetic risk, and body mass index: gene-diet interaction analysis in three US cohort studies. (Kızarmış yiyecek tüketimi, genetik risk ve vücut kitle indeksi: 3 farklı topluluk üzerinde yapılan araştırmalardaki gen-diyet etkileşimi analizleri) BMJ 19;348:g1610.
  20. Asai M Ramachandrappa S Joachim M Shen Y Zhang R Nuthalapati N Ramanathan V Strochlic, DE Ferket P Linhart K, Ho C Novoselova, TV Garg S Ridderstr

Kaynak: https://www.hsph.harvard.edu/

Kategoriler
Harvard Obezite Serisi Obezite Araştırmaları Obezite Haberleri

Su Orucu Nedir? Nasıl Yapılır? (Bilimsel Kanıtlarıyla, 2020)

Su orucu nedir, nasıl yapılır? Bu orucu yapanlar ne yorumlarda bulunuyor? Vücuttaki onarım mekanizmasını nasıl çalıştırıyor, vücuda etkileri neler?

Su orucu, gün içerisinde sadece su ve kalorisiz içeceklerin tüketildiği bir oruca denir. Dini anlamdaki oruçtan farklı bir kavramdır. Çünkü bu açlık perhizi esnasında, su tüketimi serbesttir. Yazıda, bu konu hakkındaki tüm sorulara bilimsel araştırmalar ile yanıt vermeye çalıştık.

Yazıya başlamadan önce, ön yargılardan kurtulmak için oruç ile ilgili kısa bir bilgi verme ihtiyacı duyuyoruz. 2020 yılında, en son bilimsel kanıtlarıyla su orucunu incelemeye çalışacağız.

Su orucu din ilişkisi

Oruç kavramı, birçok medeniyette ve dinde (İslamiyet, Hristiyanlık, Yahudilik, Budizm, Hinduizm…) bulunmaktadır. Su orucu ise bu dini kavramlardan uzakta, sağlık için yapılan bir uygulamadır.

Bazı oruç çeşitleri, İslam dinindeki şekliyle tamamen yiyecek ve içeceğin, bazıları protein alımının, bazıları karbonhidrat alımının kısıtlandığı şekildedir. Bazıları ise sadece sebze ve meyvenin tüketildiği, bazıları kalori alımının çok azaltıldığı, bazıları ise hayvansal gıda alımının kısıtlanması şeklinde olabilmektedir.

Bu yazıda açlık ve oruç kavramları eş anlamlı kullanılacaktır ve bir süre vücuda yemek alımının kısıtlanması anlamına gelecektir. Yurt dışında bu şekilde yapılan uygulamalar “water fasting” olarak nitelenmektedir.

Yazıyı beğenmeniz durumunda, sevdikleriniz, aileniz ve arkadaşlarınızla paylaşarak onların da bilinçlenmesini sağlayabilirsiniz…

Fasılalı açlık, aralıklı oruç (intermittent fasting), 5:2 diyeti (5’e 2 diyeti) diyet kısıtlamaları, uzun süreli açlıklar… Oruç ile ilgili yapılan araştırmaların neredeyse hepsi, belirli bir süre aç kalmanın sağlık üzerine çok olumlu etkileri olduğunu gösteriyordu. Fakat bunun mekanizması tam olarak bilinmiyordu.

Yoshinori Ohsumi, açlığın tetiklediği otofaji (hücresel atık giderme) mekanizmasını açıklayararak, 2016 yılında Nobel Tıp Ödülü‘nü kazandı. Böylece, oruç üzerine yapılan araştırmaların artmasına vesile oldu.

Harvard Üniversitesinin yeni yaptığı araştırma, açlık ve oruç tutmanın sağlık üzerine olumlu etkisinin mekanizmasını açıkladı. Bu sayede açlığın faydaları bilimsel olarak da kanıtlanmış oldu.

Her yıl Ramazan ayına doğru, oruç ve sağlığa faydaları da sıkça araştırılmaktadır.

Açlığın sağlık üzerindeki etkilerini gösteren bilimsel araştırmalardan bazıları aşağıda yer almaktadır.

Su orucu ile ilgili bilimsel araştırmalar

Su orucu yaparak sağlığına kavuşan pek çok kişiyi duymuş ya da görmüş olabilirsiniz. Fayda gördüğünü söyleyenlerin, şifa buldukları dışarıdan dahi gözlenebilmektedir. Bu konudaki bilimsel araştırmalardan bir kısmını derledik.

Oruç ve yaşam süresine etkisi

1) Açlık ve yaşam süresi üzerinde oluşturduğu etkiyi gösteren bir araştırma. Aç bırakılan farelerin 17 hafta daha fazla yaşadığını gösteren, 2000 yılına ait bir araştırma. Bu makale ile, açlık gençleştirerek ömrü uzatıyor denebilir. (1)

Su orucu, ve yaşam süresine etkisi
Farelerde açlığın yaşam süresine etkisini gösteren bir araştırma

2) Gün aşırı beslenen farelerin, serbest beslenenlere göre %82 daha uzun yaşadıklarını gösteren 1982 yılına ait bir araştırma bulunmaktadır. (2)

3) 1983 yılındaki araştırmada, gün aşırı beslenen (1 gün aç, 1 gün tok) fareler de benzer şekilde daha uzun yaşamışlar. (3) Bu çalışmada aç bırakılan fareler gençliklerinde daha aktif iken, oruç tutan fareler yaşlı olduklarında da diğer farelere göre daha aktiflermiş.

Açlık ve kanser üzerine etkileri

4) Bir grubun serbest beslendiği, diğer grubun ise gün aşırı beslendiği iki farklı gruba meme kanseri enjekte edildi. Meme kanseri olan fareler ve sonuçları şöyleydi. Sağ taraftaki, aç bırakılan farelerdeki sağ kalım oranı çok yüksek. Aç kalanların %75’e yakını hayatta kalırken, diğer grubun sadece %25’i yaşıyor. (4)

Su orucu kanser üzerine etkisi
Açlık ya da oruç tutmanın kanser üzerine etkilerini gösteren bir araştırma

5) 2014 yılında, insanlar üzerinde yapılan ve sitemizde de yer bulan bir araştırma. Kanser hastalarına uygulanan 3 günlük açlık orucu tedavisi ve olumlu sonuçlarının yer aldığı bir diğer araştırma: 3 Günlük Açlık Orucu ve Kanser (5)

Tüm bu araştırmalar, açlığın sağlık üzerine olumlu etkilerini kanıtlayan çalışmalardı.

Son zamanlarda Sertab Erener’in gündeme taşıdığı telomer tedavisi ve gençleşme konuları da konuşulmaktadır. Harvard Üniversitesi, gençleşme ve uzun ömür üzerine bir araştırma yayınladı.

Harvard Üniversitesi oruç araştırması

Harvard Üniversitesinin yaptığı araştırma, kendi sitelerinde (6) ve Cell Metabolism (7) dergisinde yayınlandı.

Harvard araştırmacıları tarafından 2017 yılının Ekim ayında yeni bir araştırma yapıldı. Bu çalışmada oruç tutmanın, hücrelerimizdeki mitokondriyal ağların aktivitesini değiştirerek yaşam süresini nasıl artırabileceği gösterildi. Böylelikle yaşlanmayı yavaşlatacağı ve sağlık düzeyini nasıl iyileştireceği gösterildi.

Araştırmanın kıdemli yazarı William Mair, “Geçmişteki çalışmalar aralıklı orucun yaşlanmayı nasıl yavaşlattığını gösterdi. Ancak bunun altında yatan temel biyolojiyi şimdi anlamaya başlıyoruz.” dedi.

Mitokondri, hücrelerimizin içindeki küçük bir enerji santrali gibidir. Harvard’ın yeni araştırması, değişen mitokondriyal ağ şekillerinin uzun ömrü ve yaşam süresini nasıl etkilediğini göstermektedir. Ancak daha da önemlisi, çalışma, su orucu tutmanın bu mitokondriyal ağları “genç” bir durumda tutmak için nasıl yönettiğini ortaya koymaktadır.

Açlık ve mitokondriler üzerine etkisi

Mitokondriyal ağlar içerisindeki hücreler genellikle iki durum arasında değişir: kaynaşmış ve parçalanmış. Yalnızca iki hafta yaşadığı için uzun ömürlülüğün ölçülmesi açısından faydalı bir organizma olan Nematod solucanları kullanılmıştır.

Araştırmada, kısıtlamalı açlık diyetlerinin, bu kaynaşmış ve parçalanmış durumlar arasında sağlıklı bir esneklik sağlayan mitokondriyal ağlarda dengeyi teşvik ettiğini buldu.

Açlık ve orucun solucanlardaki etkisi
Nematod solucanlarının kas hücrelerindeki mitokondrilerini görüyoruz. (Kaynak: Harvard Chan School)

Mair, “Çalışmalarımız, mitokondri ağlarının esnekliğinin orucun yararları için ne kadar önemli olduğunun bir göstergesidir. Mitokondriyi tek bir durumda kilitlersek, oruç tutma veya beslenme kısıtlamasının uzun ömür üzerindeki etkilerini tamamen engelleriz.” demiştir.

Heather Weir, durumu “Diyet kısıtlaması ve aralıklı oruç tutma gibi düşük enerjili koşulların daha önce sağlıklı yaşlanmayı teşvik ettiği gösterildi. Durumun nedenini anlamak, faydaları terapötik (tedavi edici) olarak uygulayabilmek için çok önemli bir adım.” şeklinde açıklamaktadır. “Bulgularımız, yaşlandıkça yaşla ilişkili hastalıkların gelişme olasılığını azaltacak tedavi edici stratejiler arayışında yeni yollar açıyor.” dedi.

Su orucu ve hücre mitokondrisi üzerine etkileri
Yeni araştırma, bir hücrenin mitokondrisinin (yeşil renkle gösterilen) açlık ve oruçla olumlu etkilenebileceğini gösterdi. Bu sayede daha uzun ve sağlıklı yaşama neden olabileceğini gösterdi.  (Kaynak: NICHD Flickr CC-BY-2.0)
Bu araştırmalar ışığında; sürekli yemek yemenin zararlı olduğu, bazı dönemlerde açlık yapılmasının ya da oruç tutulmasının, sıhhati artırdığı sonucu çıkarılabilmektedir.

Sürekli yemek yemenin zararları

Sürekli yemek yemenin nasıl bir etki oluşturduğunun daha iyi anlaşılması için örnek vermek gerekirse;

20 tane işçinin çalıştığı bir inşaat düşünelim. Hiçbir işçinin yapım işiyle ilgilenmediği ve sürekli olarak inşaat malzemelerini ortada bir yerde biriktirdiği bir inşaat hayal edin. Demir, çimento, tuğla ve diğer malzemelerin ortaya yığıldığı bir tepe oluşturmanın hiçbir anlamı bulunmamaktadır. İnşaatın yapımı için de bir süre gereklidir.

Sürekli inşaat malzemesi yığmaya değil onu inşa etmeye ihtiyaç vardır!

Gün içerisinde sürekli bir şeyler yemek, örneklemeye çalıştığım şekilde bir etki göstermektedir, enerjimizin büyük kısmının sindirime ayrılması anlamına gelmektedir. Bu yüzden vücuttaki açlık zamanları, sindirimin değil yapım ve onarım işlerinin gerçekleştiği zamanlar olmaktadır.

İnşaat malzemeleri
İnşaatın yapımı için ustalara fırsat tanıyalım!

Yeterli ve sağlıklı beslendikten sonra vücudumuza yapım ve onarım için zaman tanımalıyız. Tabii bu arada vücuttaki inşaat için deniz kumu, çürük tahta, paslı demir gibi malzemeleri de kullanmamalısınız!

Su orucu ve onarım mekanizması

Çocuklarımıza sürekli olarak bir şeyler yemesi için diretmemeliyiz. Bu, onların sağlıklı beslenmesine yol açmaz. Aksine vücutlarında bulunan besinlerin, yararlı şekilde kullanılmasının önüne geçmek anlamına gelmektedir. Açlık ya da oruç (su diyeti), büyüme hormonlarının seviyelerini 5 kat artırmaktadır. (8, 9) Dolayısıyla çocuklara, öğünlerde sağlıklı besinler yedirdikten sonra sürekli onların peşinden koşmanın pek bir anlamı bulunmamaktadır.

Bu yazı birçok diyetisyenin savunduğu, az az ve sık sık yenmeli efsanesini bilimsel olarak çürütmektedir.

Sık sık yemek yenmesi durumunda, vücuttaki yapım ve onarım mekanizması çalışmayacaktır. Sık sık yemenin önerildiği diyetlerde, sürekli bir açlık söz konusu olur ve diyet sonrası verilen kilolar hızla geri alınır. Hepimiz, çevremizde bu tarz söylemlere sahip yüzlerce kişi tanımışızdır. Bu konuya da farklı bir yazımızda değineceğiz.

Su orucu ve vücutta meydana getirdiği değişiklikler

Açlık orucu sırasında vücudunuzda meydana gelen değişikliklerden bazıları şöyledir:

  • Yağ yakma ve kas kazanımını kolaylaştıran büyüme hormonunun (growth hormon) kan seviyeleri, 5 kat kadar artar. (8, 9) Büyüme hormonu, çocuklarda büyümeyi ve gelişmeyi sağlarken, genç ve erişkinlerde hasarlı hücrelerin onarımını sağlamaktadır.
  • Vücut hücrelerinden atıkları uzaklaştıran önemli bir hücresel onarım sürecini başlatır. (10)
  • Genlerde ve biyomoleküllerde, koruyucu etki göstererek, yaşam süresinin uzamasına ve hastalıklardan korunmada yararlı olduğu düşünülmektedir. (11, 12)
  • İnsülinin kan seviyeleri önemli ölçüde düşer, bu da enerji için yağların yakılmasını kolaylaştırır. (13) Bu sayede sağlıklı zayıflamayı sağlar. Düşk insülin seviyeleri, daha yüksek büyüme hormonu ve artmış nor-adrenalin miktarlarını artırarak metabolizma hızını da artırır. Bu nedenle açlık esnasında metabolizma yavaşlaması görülmez.
Su orucu, büyüme hormonlarının seviyelerini 5 kat artırmaktadır.

Su orucu zararları

  • Bu açlık diyetlerinin çeşitli zararları da olabilmektedir. Bazı programlarda, su ya da tüketimi de hiç yapılmamaktadır. Bu şekilde oruç tutma yolları, böbreklere zarar verebilir.
  • Kilo verdirir mi? Kesinlikle kilo verdirir fakat yağların erimesi ile açığa çıkan toksinlerin atılması gerekmektedir. Yoksa çok ciddi miktarda, kanda zararlı maddelerin miktarları artar.
  • İnsülin kullanan şeker hastaları, kalp yetmezliği ve böbrek yetmezliği bulunan hastalar kesinlikle uygulamamalıdır!
  • Hamilelikte su orucu yapılmamalıdır! Bebek gelişimine etki edebilir.
  • Çocuklarda da uygulanmamalıdır.
  • Çok zayıf olanların (kaşektik) yapması zararlıdır.
  • Bahsedilen gruptaki kişilerin yapması, ölümcül ya da kalıcı hasarlara yol açabilir.

Su orucu yapanlar

Tam olarak yaptıkları su orucu olarak tanımlanamasa da, benzer diyetler yapan yerli ve yabancı ünlüleri, oyuncuları aşağıda listelemeye çalıştık.

Yerli ünlüler

  1. Dr. Mehmet Öz (Günün belirli zamanlarında, hiçbir şekilde yemek tüketmemektedir.)
  2. Emine Erdoğan (Çeşitli günlerde oruç tuttuğu bilinmektedir.)
  3. Başak Dizer Tatlıtuğ (Kıvanç Tatlıtuğ’un eşi)

Yabancı ünlüler

  1. Jennifer Lopez (Dünyanın en ünlü şarkıcılarından)
  2. Beyonce (Bir başka dünyaca ünlü şarkıcı)
  3. Ben Affleck (Batman filminin başrol oyuncusu)
  4. Hugh Jackman (Su orucuna en çok inanan ünlü)
  5. Kourtney Kardashian
  6. Terry Crews
  7. Miranda Kerr
  8. Jimmy Kimmel
  9. Chris Hemsworth
  10. Benedict Cumberbatch
  11. Jack Dorsey (Twitter CEO ve kurucusu. Nisan 2019 tarihinde, Günde “bir” tek öğün yemek yediğini ve Cuma akşamından Pazar akşamına kadar su orucu tuttuğunu açıkladı. Böylelikle beyin aktivitelerinin arttığını ve zamanın yavaşladığını söyleyerek, daha zinde kalarak, verimli çalıştığını açıkladı. İnsanların yemek işine çok fazla vakit ayırdığını düşündüğünü de ekledi. Daha enerjik, mutlu ve sağlıklı hissettiğini, uyku kalitesinin arttığını da ekledi. 42 yaşında olmasına rağmen, daha genç göstermektedir.)

Su orucu ile alakalı olarak; çeşitli bloglar, YouTube ve İnstagram hesaplarını takip edebilirsiniz. Bu programı deneyen kişilerin, kendi tecrübelerini de takip edebilirsiniz. Birebir deneyimleri olan kişileri Youtube’da izleyebilir, İnstagram’da menülerini görebilirsiniz. Konu ile ilgili tutulan bloglardan, bu diyetlerin günlüğü de okunabilir.

En çok bilinen su diyeti; 7 günlük su orucu halidir. Bazı kişiler 3 günlük, bazıları 36 saatlik, bazı tıbbi klinikler ise 21 günlük oruçlar yaptırabilmektedir. Bu tedavi çeşitlerini uygulayan hekimler de araştırılarak bulunabilir. Hekim kontrolünde yapılması önerilir, kimse kendi başına denememelidir.

Özetle

  • Açlığın vücut mekanizması üzerine birçok olumlu etkisinin olduğu, eskiden beri bilinmekteydi. Bazı araştırmalarla ispatlanmıştı fakat mekanizmasının anlaşılmasına Harvard Üniversitesi’nin araştırması ışık tuttu. Harvard Üniversitesi gibi dünyanın en saygın tıp fakültesinden böyle bir araştırmanın yayınlanması ise güvenilirlik açısından, kimsenin aklında soru işareti bırakmadı.
  • İster ibadet, ister şifa niyetiyle ya da zayıflama amaçlı olarak oruç tutmak vücut için genel olarak onarıcı bir etkiye sahip.
  • Bu tarz tedaviler sonrası vücut kendini onarmak maksadıyla içerisindeki toksik maddeleri açığa çıkarır. Bu toksik maddelerin vücuttan atılması için; gaita, idrar ve ter gibi boşaltım yollarının iyi çalışıyor olması ve sağlıklı besinlerin tüketiliyor olması gerekir!
  • En önemli sonuç ise, az az ve sık sık yenmeli efsanesini bilimsel olarak çürütmesidir.
  • Sertab Erener’in gündeme getirdiği telomer tedavisi gibi pahalı ve gereksiz tedaviler yerine; hücreleri onarıcı, gençleştirici, yaşlanmayı engelleyici bir etkiye sahip olan, daha doğal ve hiçbir maliyeti bulunmayan açlık orucu yapmak tercih edilmelidir. Birkaç basın kuruluşunda, ticari kaygıyla yapılan haberler yüzünden kendinizi kurban etmeyin.
  • IGF-1 (insüline benzer büyüme hormonu) ve human growth hormon (HGH) üzerine etki ederek, onarım mekanizmalarını başlatır.
  • Hayattaki nefes sayımızın sınır olduğu bilinse de elden ayaktan düşmeden, kendi işlerimizi halledebilmek için sağlıklı yaşam sürmemiz gerekmektedir. Aç kalmak bunu sağlayabilir.
  • Bu araştırmaların sonuçları, açlık ve oruç tutma üzerine yapılacak yeni araştırmaların yapılmasına zemin hazırlayacaktır.
  • Açlığın faydaları, orucun bilimsel faydaları, aç kalmanın zararı var mı, konularına da bilimsel olarak yer vermiş olundu.
  • Ülkemizde bu tarz diyet; açlık orucu, su orucu, şifa orucu olarak adlandırılmaktadır.
  • Burada sözü edilen araştırmalar ve tedaviler sürekli hekim kontrolünde olan araştırmalardır.
  • UYARI: Hekim kontrolü olmaksızın bu tarz uzun süreli açlık programları uygulanmamalıdır!
  • Açlık tedavisi; diyabet (şeker hastalığı), hipertansiyon, kalp yetmezliği, böbrek yetmezliği gibi organ yetmezliklerinde yapılmamalıdır. Bu kronik hastalarda çok ciddi riskler hatta ölümcül sonuçlar doğurabilir.
  • Sonuçların tedavi aşamasında kullanılabilmesi için daha fazla araştırmaya ihtiyaç vardır.

SU ORUCU İLETİŞİM FORMU

(Su orucu hakkında, danışmak istediklerinizi sorabilirsiniz.)


    Kaynaklar

    1. Sogawa H, Kubo C. Influence of short-term repeated fasting on the longevity of female (NZB x NZW)F1 mice. Mech Ageing Dev. 2000;115(1-2):61-71.
    2. Goodrick CL, Ingram DK, Reynolds MA, Freeman JR, Cider NL. Effects of intermittent feeding upon growth and lifespan in rats. Gerontology. 1982;28(4):233-41
    3. Goodrick CL, Ingram DK, Reynolds MA, Freeman JR, Cider NL. Differential effects of intermittent feeding and voluntary exercise on bodyweight and lifespan in adult rats. J Gerontol. 1983;38(1):36-45.
    4. Siegel I, Liu TL, Nepomuceno N, Gleicher N. Effects of short-term dietary restriction on survival of mammary ascites tumor-bearing rats. Cancer Invest. 1988;6(6):677-80.
    5. Harvard Üniversitesi sitedeki yayın
    6. Cell Metabolism
    7. 3 Günlük Açlık Orucu ve Kanser
    8. https://www.ncbi.nlm.nih.gov/m/pubmed/15640462/
    9. https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC329619/
    10. https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC3106288/
    11. https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/24048020/
    12. https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC2622429/
    13. https://www.ncbi.nlm.nih.gov/m/pubmed/15640462/

    Su orucu tedavi ve yöntemleri ile ilgili olumlu ya da olumsuz yorumlarınızı aşağıdan yazabilir ya da aklınıza takılanları sorabilirsiniz.

    Kategoriler
    Harvard Obezite Serisi Obezite

    Bebeklerde Obezite: Gebelik Süreci ve Obezite

    Bebeklerde obezite konusunda gebelik süreci önemli midir? Bebeklerde fazla kilo nedenleri nedir? Anne sütü ya da mama obezite yapar mı? Artık 3-4 yaşlarındaki çocuklarda dahi obezite ve aşırı kilo gözlenmektedir. Dolayısıyla bebeklerde obezite riski olmaması için önlemler daha erken alınmalı.

    Bunun nedeni, kilolu geçirilen gebelik midir? Hamilelikte annenin şişman olması, bebekte kiloya yol açar mı? Bu yazımızda bilimsel araştırmalar ışığında, hamilelik ve bebeklerde obezite riskini inceleyeceğiz.

    Bebeklerde Obezite Nedenleri

    Önceleri, talihsiz bir kadere sahip olmakla ilişkilendirilen bebeklerde obezite, aslında çok daha derin ve karmaşık kökenlere sahiptir. Genler, tıpkı çevre ve gen-çevre etkileşimlerinde olduğu gibi, bireylerin fazla kilo alma eğilimleri konusunda açıkça rol oynamaktadır.

    Rahim içi çevresinde başlayarak, yaşamın ilk yılları devam eden erken dönem etkileri, yaşam süresi boyunca kilo alma  ve yağlanmayı şekillendirmektedir.

    Yüksek doğum ağırlığının obezite, diyabet ve diğer yetişkin hastalıklarıyla ilişkili olduğunu gösteren sonraki veriler bulunmaktadır. Doğum öncesi hazırlık ve öngörü sürecini de kapsayan, fetüs ve bebeğin gelişimini etkileyen “gelişimsel kökenler hipotezi”nin yayılmasına yardımcı olmuştur.

    Bu dönemleri, her birinde çocukluk ve yetişkinlikte görülen obezite üzerinde önemli etkilere sahip bazı faktörler ortaya çıkmaktadır. Bu makale, yetişkinlerin ağırlıkları ve obezite gelişimiyle ilgili, doğum öncesi ve erken dönemin bazı temel etkilerini özetlemektedir. 1980’lerde İngiliz epidemiyoloji uzmanı David Barker ve meslektaşları tarafından yürütülen bu araştırma, kronik hastalıkların “fetal köken hipotezi” olarak büyük ilgi çekmiştir.

    Onlar, bu araştırmaya doğrultusunda sundukları hipotez dâhilinde, koroner kalp hastalığı, tip 2 diyabet, inme/felç, hipertansiyon ve diğer kronik hastalıkların kısmen fetal yaşam ve bebeklik dönemindeki yetersiz beslenme nedeniyle geliştiğini ileri sürdüler.

    Obezite Oluşumunda Prenatal (Doğum Öncesi) Etkiler

    Bebeklerde obezite
    Bebeklerde obezite

    Uterusun sıcak, besleyici ve hormon bakımından zengin ortamı cenin gelişimi üzerinde derin etkiye sahiptir.

    Gelişim sürecinin kritik veya hassas periyotlarındaki ve rahim içi ortamdaki kısa veya dalgalı değişiklikler ile daha uzun vadedeki değişiklikler, geri dönüşü olmayan ve ömür boyu sürecek sonuçlara neden olabilir.

    Bu doğrultuda, bebeğin beslenmesi ve ileri dönem hayatındaki sağlığını şekillendiren 3 değiştirilebilir doğum öncesi faktör ortaya çıkmaktadır.

    • Gebelik sürecinde annenin sigara tüketim alışkanlıkları
    • Gebelik sürecinde annenin aldığı kilo
    • Gebelik sürecinde annenin kan şekeri seviyesi, özellikle gebeliğe bağlı (gestasyonel) diyabet geliştirip geliştirmediği.

    Annenin yaptığı gebelik diyetinin, aynı zamanda fetüsün gelişi ve doğum ağırlığını etkilemesi sezgisel bir anlayış oluştursa da, bu yöndeki kanıtlar tutarsızdır.

    Sigaranın Bebeklerde Obezite İçin Etkisi

    Gebelik sırasında sigara içmek fetal büyüme oranını yavaşlatmakla birlikte, hamilelikte sigara içen kadınların çocuklarının obez olma ihtimali, sigara içmeye kadınların çocuklarına göre daha yüksektir.

    14 çalışmanın meta-analizinde, gebelik sırasında sigara içilmesi, çocukluk çağındaki şişmanlık riskinin yüzde 50 daha yüksek olmasıyla işkillendirildi. Çocukların obezite durumlarının incelendiği araştırmaların çoğu 3 – 7 yaş aralığındaki çocukları incelerken, bir araştırma 14 yaşı baz almış. Bir diğeri ise çocukları genç yetişkinlik dönemine kadar takip etmiştir.

    Gebelikte Kilo Alma ve Çocukluk Çağı Obezite Riski

    Hamilelik sırasında aşırı kilo artışı, günümüzde, Tıp Enstitüsü’nün ilk kez, gebeliğe bağlı kilo alımı için öneriler sunduğu 1990 yılından daha sık görülmektedir. Ek olarak, pek çok gebeliğe aşırı kilolu ya da obez olarak başlamaktadır.

    Bu endişe verici değişiklikler, bir zamanlar Tıp Enstitüsü tarafından normal kabul edilen kilo alma değerlerinin aslında çocuklukta obezite riskini arttırdığını gösteren yeni kanıtlar doğrultusunda, hamilelik süresince sağlıklı kilo alımının nasıl olacağı yönünde çalışmaları harekete geçirmiştir.

    Boston bölgesinde yapılan ve 2000 kadın ve çocuğunu hamileliğin başlangıcından itibaren takip etmeye başlayan Viva projesi bu noktada bir örnek olup,  adaylar, erken ergenlik dönemine kadar incelenmeye devam edilecektir. Araştırmacılar, bu gruptaki verileri kullanarak, annenin 1990 yılında Tıp Enstitüsü kılavuzlarında tanılanan hamilelik süreci kilo alım değerleri ile çocuğun 3 yaşındaki obezite riski arasındaki ilişkiyi değerlendiriştir.

    Hamilelik döneminde aşırı kilo alan kadınların çocuklarında, yetersiz kilo alan kadınların çocuklarına kıyasla, 3 yaş döneminde aşırı kilolu olma riskinin 4 kat daha fazla olduğu görülmüştür. O dönemde yeterli bir ağırlıkta olduğu kabul edilen kadınlar bile, yetersiz ağırlıkta olan kadınların çocuklarından, 3 kat daha yüksek obezite riskine sahip çocuklar doğurmuşlardır.

    Gebelikte Alınan Kilolar Bebeği Şişmanlatıyor

    Son zamanlarda, 1989 ile 2003 yılları arasında Michigan ve New Jersey’de kardeş doğumlarının yapıldığı bir popülasyonun baz alındığı grup çalışmasında, 513.501 kadın ve 1.116.750 çocuk incelenmiş ve sonuçta gebelikte kilo alımı ve doğum ağırlığı arasında tutarlı bir ilişki olduğu belirtilmiştir.

    Gebelik döneminde 18 – 22 arası kilo alan kadınların bebekleri ile karşılaştırıldığında, 53 kilodan fazla kilo alan kadınların bebeklerinin doğum ağırlığının daha fazla olduğu ve ikiz doğumlarda 8,8 kilonun üzerine çıkmalarının daha olası olduğu tespit edilmiştir.

    Bu araştırmalara ve diğer kanıtlara dayanarak, Tıp Enstitüsü (IOM) doktor ve uzmanları tarafından obez olan kadınlara yönelik hamilelik süresince hedeflenen kiloya ulaşmaları için yeni yönergeler sunulmuştur.

    Buna göre, örneğin, gebelik öncesinde vücut kitle indeksi normal aralıkta olan ( 18,5 ile 24,9 arası) kadınlar 25 – 30 kilo almalıyken, 25,0 ile 29,9 arasında olan kadınlar 15 – 25 kilo, BMI değeri 30 ya da daha yüksek olanlar ise sadece 11 – 20 kilo almalıdırlar.

    Gebelik Şekeri ve Bebeklerde Obezite

    Gebelik sürecinde kazanılan ağırlık öncelikli olarak yağ dokusu olmaktadır.  Yağ dokusunun çoğalması genellikle gebeliğin ortasında başlayan relatif insülin direnci durumuna eşlik eder. Bu uyarlanabilir yanıt, glikoz ve diğer yakıtların plasenta üzerinden daha verimli aktarılmasını sağlar, böylece fetüs büyür.

    Fakat fetüsün yüksek kan şekeri ve yüksek insülin dönemlerine tabi tutulması da mümkündür. Bunlar, doğumda genellikle daha büyük boyutta olan vücut yağının artmasına neden olabilir. Çoğu çalışma, doğum ağırlığının doğrudan BMI’dan daha ileri derecede ilişkili olduğunu göstermektedir, bu nedenle bir annedeki gebelik diyabeti çocuğunda obezite oluşumuna katkıda bulunabilir.

    Gestasyonel Diyabet Obeziteyi Artırıyor

    Gerçekten de, iki Amerikan sağlık planında 5-7 yaş arasındaki çocuklar arasında, anneleri gebelik haftası için diyabetik olanlar için yüksek ağırlık riski, anneleri diyabetli olmayan çocuklar ile karşılaştırıldığında artış gösterdi. Anneleri gestasyonel diyabet tedavisi gören çocuklar arasında, anneleri daha az şiddetli glikoz intoleransı olan çocuklarınkine eşit derecede daha düşük risk taşıyordu.

    Bu veriler, gestasyonel diyabet tedavisinin çocuklukta şişmanlık riskini azaltabileceğini düşündürse de, anneleri gestasyonel diyabet tedavisi denemesine katılan 4-5 yaş arası çocuklarla ilgili daha yakın tarihli bir araştırmada, hafif gestasyonel diyabet için tedavi görmüş ve görmemiş kadınların çocukları arasında obezite oranları arasında fark bulunamamıştır.

    Jüri, gestasyonel şeker hastalığının çocuklukta şişmanlığa neden olduğu fikrini dışarda tutsa da, ancak gebelik diyabetinin önlenmesi ve tedavisi bebeğe başka yollarla da yarar sağlamaktadır.

    Doğum Sonrası Etkiler ve Obezite

    Çevresel etkiler doğumla birlikte bitmez. Bunun yerine, annenin genleri, yaşam biçimi ve fizyolojisi tarafından kontrol edilen küçük ve sınırlı bir alandan, eşit etkilere sahip sınırsız bir ortama geçerler. İleri yaşamda ağırlığı etkileyen üç değiştirilebilir faktör şu şekilde sıralanmıştır.

    • Bebeğin kilo alma hızı
    • Bebeğin emzirilme süresi (Türkiye’de ilk 6 ay sadece anne sütü alma oranı sadece %10)
    • Bebeğin uyku süresi

    Bebeklerde Obezite Riski

    Doğumdan sonraki ilk hafta ya da aylarda hızlanan kilo artışı, hayatın ilerleyen dönemlerindeki yüksek vücut kitle indeksi (BMI) ve obezite ile ilişkilidir. 2005 yılında Baird ve meslektaşları tarafından gerçekleştirilen sistematik araştırmada, bebek ve çocuklardaki kilo alma durumları ve ileri dönem obezite riskine ilişkin 10 çalışma incelenmiştir.

    Bu 10 araştırmanın 7’si ilk dönemlerde hızlı büyüme gösteren bebeklerin, normal büyüme gösteren bebeklere göre, ilerleyen dönemdeki obezite riskinin daha yüksek olduğunu ortaya koymuştur.

    Emzirme ve Obezite Riski

    Anne sütü ve bebeklerde obezite
    Anne sütü ve bebeklerde obezite

    Anne sütü ile beslenmeye (emzirme) başlanması ve süresi, her ne kadar tartışmalı bir konu olsa da, ilerleyen dönemlerde obezite gelişimini etkileyebilmektedir. Emzirme ve biberonla beslenme karşılaştırmasını içeren 2 meta analizinde, emzirmenin yüzde 13 – 22 arası bir değerde ileri dönemde görülen obezite riskini azalttığı ortaya çıkmıştır.

    Diğer yandan anne sütü alma süresi de önemi olabilmektedir. Emzirme süresi ile ilgili yapılan 17 araştırmanın meta analizinde, bebeklerin emzirildiği her bir ek ay için, ilerleyen dönemlerdeki obezite riskinin yüzde 4 azaldığı sonucuna ulaşılmıştır.

    Emzirme ve obezitenin benzer sosyoekonomik ve kültürel faktörlerden etkilenebileceği söz konusu olduğundan, emzirmenin tek başına obeziteyi önlediği kesin değildir. Her ne kadar, emzirmenin çocuklukta şişmanlığa karşı koruma sağladığı yönünde tartışmalar devam ediyorsa da, emzirmenin anneler ve bebekleri açısından kanıtlanmış pek çok faydası vardır ve bu faydaların çocukluk ve obezite ilişkisinden bağımsız bir şekilde değerlendirilmesi gerekmektedir.

    Bebek Uyku Süresi ve Obezite Riski

    İlgi çekici araştırma, yetişkinlerde kısa uyku süresi ve kilo artışı arasında bir ilişki olduğunu ortaya koymuştur. Bu doğrultuda, benzer bir ilişki bebekler için geçerli olabilir. 915 çocukla gerçekleştirilen tahmini değerlere dayalı bir grup çalışmasında, günde 12 saatten daha az uyuyan bebeklerin, günde 12 saatte fazla uyuyan bebeklere göre, 3 yaşında aşırı kilolu olma riskini 2 kat daha fazla taşıdığına ulaşıldı.

    Bebeklerde daha kısa süreli uyku süresi ilişkili faktörler arasında gebelik sırasında annenin yaşadığı depresyon, katı gıdalara erken başlanması (4. aydan önce) ve bebek/çocukların televizyon izlemesi yer almaktadır.

    Doğum Öncesi ve Sonrası Faktörler Obezite Riskini Artırır

    Obezitenin prenatal ve post-natal belirleyicileri yaşam süresince farklı zamanlarda çalışsalar da, ilave ya da sinerjik etkilere sahiptirler. Bu açıdan ileri yaşam sürecinde gelişimsel etkilerin obezite üzerindeki etkisinin ölçümlenmesinde birlikte düşünülmeleri gerekir.

    Gilman ve arkadaşları, Viva Projesinde kayıtlı 100 anne – çocuk çifti verilerinden yararlanarak, hamilelik sürecinde annenin sigara içmesi, gebelikte kilo alımı, emzirme süresi ve 3 yaşına kadar olan dönemde bebek-çocuk uykusu gibi değiştirilebilir dört faktörün obezite gelişimi üzerindeki etkisini modellemiştir.

    Bu dört faktörde en uygun seviyeye sahip olan çocuklar (hamilelik sürecinde anneleri sigara içmeyen ve fazla kilo almayan, en az bir yıl emzirilen ve ortalama bir gecede en az 12 saat uyku uyuyan) arasındaki tahmin edilen aşırı kilolu olma hali yüzde 6 olmuştur.

    Diğer yandan dört faktörün tamamında olumsuz düzeye sahip olan çocuklar arasında, 3 yaşında aşırı kilolu olma ihtimali yüzde 29’dur. Elde edilen bu aralık değerleri, hedeflenen müdahalelerin, çocukluk çağı obezitesini ve ilerleyen dönemlerdeki sonuçlarını önemli ölçüde azaltabileceğini göstermektedir.

    Bebeklerde obezite nasıl önlenir?

    Hamilelik ve hamilelik öncesi sağlıklı davranışlar bebeklerde obezite için önlem olabilir..

    Gebelik öncesi ve hamilelik sırası rahimde geçirilen dönemde beslenme ve diğer yaşam tarzı faktörleri gibi hayat döngüsüne etki eden durumlar, sonrasında doğumda, çocukluk döneminde ve hatta yetişkinlik evresinde bireylerin ağırlığı üzerinde derin etkiler yaratmaktadır.

    Bu açıdan, bu dönemler iki nedene bağlı olarak müdahale açısından en uygun zamanlardır. Bu nedenlerden ilki, kadınların hamileliğe hazırlık sürecinde ve hamile kaldıkları sırada sağlıklı bir bebeğe sahip olma olasılıklarını arttırmak için yaşam tarzı değişiklikleri yapma konusunda daha istekli olabilirler. Yanı sıra, doğumdan sonra birçok kadın sağlıklı bir bebek yetiştirmek için hayatlarında önemli değişiklikler yapmaya hazırdır.

    Bebeklerde Obeziteyi Önlemek için Öneriler

    İşte, klinik tedavi uzmanlarının, doğurganlık çapındaki kadınlara kendi sağlıkları ve çocuklarının daha iyi yetişmesi, ayrıca, bebeklerde obezite salgınının sınırlanması için verdikleri 5 önemli mesaj:

    1. Hamilelik öncesi sağlıklı bir kilo potansiyeline sahip olmaya çalışın.
    2. Hamilelik süresince sigara içmeyin.
    3. Hamilelik sırasında, makul derecede kilo almayı hedefleyin.
    4. Emzirin. (Tercihen 4–6 ay süresince başka sıvılar olmaksızın ve en az 12 ay süreli olarak emzirme önerilmektedir.)
    5. Bebeğin yaşamının ilk birkaç yılında, yeterli seviyede uyumasını sağlayın.

    Referanslar

      1. Barker DJ. Mothers, Babies, and Health in Later Life. (Anneler, Bebekler ve İleri Yaşam Sürecinde Sağlık) Edinburgh; New York: Churchill Livingstone, 1998.
      2. Barker DJ. The developmental origins of adult disease. (Yetişkin hastalığının gelişimsel kökenleri) J Am Coll Nutr. 2004; 23:588S-595S.
      3. Oken E, Levitan EB, Gillman MW. Maternal smoking during pregnancy and child overweight: systematic review and meta-analysis. (Hamilelik döneminde annenin sigara içmesi ve çocuk şişmanlığı: sistematik inceleme ve meta-analiz.) Int J Obes. (Lond) 2008; 32:201-10.
      4. Institute of Medicine. Nutrition during pregnancy: part I: weight gain, part II: nutrient supplements. (Gebelikte Beslenme: Bölüm I: Kilo Artışı, Bölüm II: Besin takviyeleri) Washington, D.C.: National Academy Press, 1990.
      5. Oken E, Taveras EM, Kleinman KP, Rich-Edwards JW, Gillman MW. Gestational weight gain and child adiposity at age 3 years.( Gestasyonel kilo alımı ve 3 yaşındaki çocuk adipozitesi) Am J Obstet Gynecol. 2007; 196:322 e1-8.
      6. Ludwig DS, Currie J. The association between pregnancy weight gain and birthweight: a within-family comparison. (Gebelikte kilo alımı ile doğum ağırlığı arasındaki ilişki: aile içi karşılaştırma) Lancet. 2010; 376:984-90.
      7. Institute of Medicine. Weight gain during pregnancy: reexamining the guidelines. (Hamilelikte kilo alma: kılavuzların yeniden incelenmesi) Washington, D.C.: National Academy Press, 2009.
      8. Gillman MW, Rifas-Shiman S, Berkey CS, Field AE, Colditz GA. Maternal gestational diabetes, birth weight, and adolescent obesity. (Gebelik dönemi gestasyonel diyabet, doğum ağırlığı ve ergenlik dönemi obezitesi) Pediatrics. 2003; 111:e221-6.
      9. Parsons TJ, Power C, Logan S, Summerbell CD. Childhood predictors of adult obesity: a systematic review. (Çocuklukta yetişkinlerin obezitesinin öngörücüleri: sistematik bir gözden geçirme) Int J Obes Relat Metab Disord. 1999; 23 Suppl 8:S1-107.
      10. Rogers I. The influence of birthweight and intrauterine environment on adiposity and fat distribution in later life. (Doğum ağırlığı ve rahim içi ortamın sonraki yaştaki yağ dağılımı ve yağ dağılımı üzerine etkisi) Int J Obes Relat Metab Disord. 2003; 27:755-77.
      11. Hillier TA, Pedula KL, Schmidt MM, Mullen JA, Charles MA, Pettitt DJ. Childhood obesity and metabolic imprinting: the ongoing effects of maternal hyperglycemia. (Çocuklukta obezite ve metabolik baskı: maternal hipergliseminin devam eden etkileri) Diabetes Care. 2007; 30:2287-92.
      12. Gillman MW, Oakey H, Baghurst PA, Volkmer RE, Robinson JS, Crowther CA. Effect of treatment of gestational diabetes mellitus on obesity in the next generation. (Gestasyonel diabetes mellitus tedavisinin sonraki kuşaktaki obezite üzerine etkisi) Diabetes Care. 2010; 33:964-8.
      13. Whitaker RC. Predicting preschooler obesity at birth: the role of maternal obesity in early pregnancy. (Doğumda anaokulu obezitesini öngörmek: erken gebelikte maternal obezitenin rolü) Pediatrics. 2004; 114:e29-36.
      14. Gillman MW. Developmental origins of obesity. (Obezitenin gelişimsel kökenleri) In: Hu FB, ed. Obesity Epidemiology. New York: Oxford University Press, 2008; 399-415.
      15. Baird J, Fisher D, Lucas P, Kleijnen J, Roberts H, Law C. Being big or growing fast: systematic review of size and growth in infancy and later obesity. (Büyük olmak veya hızlı büyümek: bebeklik döneminde ve sonrasında obezite boyutunun ve büyümesinin sistematik olarak gözden geçirilmesi) BMJ. 2005; 331:929.
      16. Harder T, Bergmann R, Kallischnigg G, Plagemann A. Duration of breastfeeding and risk of overweight: a meta-analysis. ( Emzirme süresi ve şişmanlık riski: meta analizi) Am J Epidemiol. 2005; 162:397-403.
      17. Arenz S, Ruckerl R, Koletzko B, von Kries R. Breast-feeding and childhood obesity-a systematic review.( Emzirme ve çocujluk çağı obezitesi: sistemtik araştırma)  Int J Obes Relat Metab Disord. 2004; 28:1247-56.
      18. Owen CG, Martin RM, Whincup PH, Smith GD, Cook DG. Effect of infant feeding on the risk of obesity across the life course: a quantitative review of published evidence. (Bebek Beslenmesinin Yaşam Süresinde obezite riski üzerine etkisi: yayınlanmış kanıtların nicel bir incelemesi.) Pediatrics. 2005; 115:1367-77.
      19. Patel SR. Reduced sleep as an obesity risk factor. (Azaltılmış uyku obezite risk faktörü)  Obes Rev. 2009; 10 Suppl 2:61-8.
      20. Taveras EM, Rifas-Shiman SL, Oken E, Gunderson EP, Gillman MW. Short sleep duration in infancy and risk of childhood overweight. (Bebeklik döneminde kısa uyku süresi ve çocukluk dönemi nde şişmanlık) Arch Pediatr Adolesc Med. 2008; 162:305-11.
      21. Nevarez MD, Rifas-Shiman SL, Kleinman KP, Gillman MW, Taveras EM. Associations of early life risk factors with infant sleep duration. (Erken dönem risk faktörlerinin, bebeklerin uyku süresi ile ilişkisi)  Acad Pediatr. 2010; 10:187-93.
      22. Gillman MW, Rifas-Shiman SL, Kleinman K, Oken E, Rich-Edwards JW, Taveras EM. Developmental origins of childhood overweight: potential public health impact. (Çocuklarda aşırı kilonun gelişimsel kökenleri: potansiyel halk sağlığı etkileri)  Obesity (Silver Spring). 2008; 16:1651-6.

    Sonuç olarak;

    Bebeğim çok kilolu, obez bebeklerde beslenme nasıl olmalı? Diyorsanız bu bilimsel makale, size yol gösterici olabilir. Tabii ki çocuk doktorunuza danışmadan böyle bir program uygulamayınız lütfen.

    Gebelik esnasında nasıl bir beslenme, bebeklerde obezite hastalığını ve oluşumunu engeller? Hamilelik esnasında, sağlıklı beslenmenin yollarını arayanlar için de, bu tarz sorulara cevap aramaya çalıştık.