fbpx
Kategoriler
Harvard Obezite Serisi Obezite Araştırmaları

Obezite Genetik mi? Obezitede Gen İlişkisi

Harvard Obezite Serisi ile obeziteden korunma yazılarına, obezite genetik mi makalesi ile devam ediyoruz. Obezlik ya da aşırı kilo genlere bağlı olabilir mi? Genetik faktörler, gen ilişkisi, dna ilişkisi, kilolu olmanın, obezitenin genetik nedenleri var mı? Şişmanlık ve kilo alma ile genlerimizin alakası var mı? Şişmanlık genetik mi gibi sorulara yanıt bulabileceğiz.

 

10 binlerce yıl öncesi ile şimdiki genlerimizin %99.99 aynı olduğunu ve genlerimizde ciddi bir değişiklik olmamıştır. Buna rağmen obezite, diyabet, tansiyon, kalp yetmezliği, kanser gibi hastalıkların bu kadar ciddi oranda artmıştır. Bunun genetik ya da genler ile alakası olmadığı, yaşam ve beslenme tarzı değişiklikliği dolayısıyla olduğu gayet açık. Obezite genetik mi, bilim bu konuda ne diyor? Gelin bu konuyu bilimsel kaynakları ile inceleyelim.


Genler, bireylerin psikolojisi, gelişimi ve adaptasyonu süreçlerinde her yönden etkiye sahiptir. Obezite, yine genlerin etkisinde olan sağlık sorunları arasında yer alır. Bu noktada, henüz obezite oluşumuna katkıda bulunan spesifik genler ve genetik çevre etkileşimi olarak adlandırılan gen kodlaması ve yaşam deneyimlerinin ölçüt oranları hakkında çok az şey bilinmektedir.

İnsanlarda obezite genleri üzerindeki araştırmalara, uzun yıllar önce başlamıştır. Moleküler biyoloji teknolojisindeki gelişmeler ve İnsan Genomu Projesi başarısı bu araştırmaları daha da kuvvetlendirmiştir. Bu çalışmalar nadir görülen, basit formdaki obezite genlerine neden olan bazı faktörleri aydınlığa kavuşturmuştur.

Ortaya çıkan araştırmalar, yine, binleri olmasa da, düzinelerce insanı etkileyen yaygın obezite olarak adlandırılan genleri ve genetik temelleri tanımlamaya başlamıştır. Ek olarak, belirli gıdalara ve obezite üzerine yapılan araştırmalarda, diyet, genler ve obezite ilişkisine daha fazla ışık tutmuştur.

2014 yılında yapılan bir araştırmanın sonuçlarına göre, kızarmış yiyeceklerin tüketimi obezite ile ilişkili genleri etkilemekte olup, bu açıdan genetik olarak obeziteye yatkın olan bireylerin kızarmış yiyecek tüketiminin azaltmasının önemi ortaya çıkmıştır.

Yapılan araştırmalarda öne çıkan sonuçlar, genetik faktörlerin obezite riski konusunda çok küçük bir etkisi olduğunu ve genlerimizin kaderimiz olmadığını ortaya koymaktadır. Bu noktada, obezite genleri olarak adlandırılan genleri taşıyan pek çok insanın şişman olmadığını ve sağlıklı yaşam tarzının bu genetik etkileri ortadan kaldırması söz konusudur. Bu makalede, genler ve gen-çevre etkileşiminin obezite gelişimine olan etkilerini aktarmaya çalışacağız.


Nadir Görülen Obezite Basit Gen Mutasyonudur

Seyrek görülen bazı obezite türleri, basit genlerde monojenik mutasyon adı verilen doğal mutasyonlar sonucu gerçekleşir. Bu mutasyonlar; leptin hormonu, leptin reseptörleri, proopiomelankotrin ve melanokortin reseptörlerini kodlayan genler, iştah kontrolü, yiyecek toleransı ve enerji hemostas değerleri konusunda çok önemli bir rol oynarlar.

Nadir görülen bu obezite şeklinde, mutasyon ya da kromozom anormallikleri sonucu ortaya çıkan bazı genetik sendromların bir özelliğidir.  Bu sendromlarda zekâ geriliği, bedensel anomaliler ve diğer problemler obeziteye eşlik eder. (Yani, obezite genetik mi? Çok çok küçük bir kısmı genetik denebilir…)


Yaygın Obezite Nedeni Çoklu Gen Mutasyonları

21. yüzyılda; obezite, gerek gelişmiş, gerekse gelişmemiş toplumlarda, zengin fakir, eğitimli eğitimsiz herkesin sorunu haline gelmiştir. Vücut yağ seviyesi kişiden kişiye değişmekle birlikte, bazı insanlar diğerlerinden daha fazla vücut ağırlığını taşımaya eğilimlidir.

Hayvan ve insanlarla yapılan araştırmalar, geniş kesim araştırmaları ve çift araştırmaları, obezite duyarlılığımızın genetik bileşenleri olduğunu savunmaktadır. Fakat bu durumda, tek bir genin kontrolü değil, çoklu genler obezite oluşumunu etkilemektedir.

İkizler üzerinde araştırmalar, yaygın obezite genleri hakkında bazı noktaları gözler önüne sermiştir. Bu doğrultuda tek yumurta ikizlerinin vücut kitle indeksleri büyük ölçüde benzerlik göstermekte olup, bu durum genlerin obeziteye olan etkisini ortaya koymaktadır.

Bu araştırmalar, aynı görünümde olan ve aynı çevrede yaşayan kardeşler üzerinde yapılmış olup, diğer faktörler sabit olarak değerlendirilmiştir. (Bu noktada yaklaşık olarak aynı kiloya sahip olmaları, aynı ortamda büyüdükleri için aynı yiyecekleri tüketmeleri ile alakalı olabilir düşüncesini de akla getirmektedir.)


Obezite ile İlgili Genleri Tanımlamak için Genom Kapsamlı Araştırma Çalışmalar (GWAS)

GWAS özel teknolojilerle hastalıklarda neden olan genleri inceleyen araştırmalar olup, bu araştırmalar, bazı hastalıklarla alakalı olabilecek gen varyasyonlarını bulmak için, binlerce insanın DNA dizilimlerindeki genetik işaretleri mercek altına almıştır.

Obezite gibi kompleks hastalıklarda önemli bir rolü olan gen değişkenlerini bulmaya yönelen bu çalışmalarda, sıklıkla DNA yapısında küçük değişiklikler yapılmış ve gen kodlarında yapılan bu değişikliklerin gen faaliyetinde değişikliklere neden olduğu gözlemlenmiştir. Tek nükleotid polimorfizm ya da gen varyantları olarak adlandırılan bu küçük DNA değişimleri sıklıkla hastalık risklerini ortaya çıkarmaktadır.

2007 yılında genom kapsamlı araştırmaları kullanan araştırmacılar, obezite ile ilgili gen değişkenleri arasında ilk olarak kromozom 16 üzerinde yağ kütlesi ve obezite genini (FTO) tanımlamıştır. Bu gen değişkenleri oldukça yaygın olup, bu gene sahip kişiler, diğer insanlara göre %20 ile %30 arasında daha fazla obezite riski taşımaktadır.

Araştırmacıların kromozom 18 üzerinde tanımladığı kini obezite ilişkili gen değişkeni ise melanokortin 4 reseptör geni olup, bu gen aynı zamanda tek genli obezite oluşumundan da sorumludur. Bugüne kadar, genom kapsamlı çalışmalar doğrultusunda, araştırmacılar, vücut kitle indeksi ile ilgili, 12 kromozom üzerinde 30’dan fazla aday gen tanımlamıştır.

Bu noktada, bu aday genler arasında en fazla etkili olan FTO geninin bile, gen kaynaklı obezite duyarlılığında küçük bir etkiye sahip olduğunu akılda tutmak gerekir.


Obezite Genetik mi? Kalıtım Neden Kader Değil?

Obezitenin dünya çapında hızlı bir şekilde yayılmasını açıklamak için, genetik değişikliklerden bahsetmek pek mümkün değildir. Bunun nedeni farklı genlerin, çeşitli jenerasyonlara ve değişen popülasyonlara göre sabit kalmamasıdır. Yayılma için yeni mutasyonların ve polimorfizmin gelişimi uzun süre alır.

Eğer genlerimiz uzun süre yıllar boyu hep aynı şekilde kalıyorsa, neden yıllar içerisinde obezite sayısında artış gözleniyor? Fiziksel, sosyal, politik ve ekonomik çevremiz; ne kadar yediğimiz ve ne kadar hareket ettiğimizi etkileyen bir alanı ifade eder.

Çevresel değişiklikler insanları daha fazla yemeye teşvik ederken, yeterli fiziksel aktivite yapmayı da zorlaştırarak, aşırı kilolu olma ve obeziteyi tetikleyen durumlarda kilit bir rol üstlenir.

Genetik kodlamaya dair araştırmalar, bazı insanlarda obeziteye olan genetik yatkınlığın, obezite konusunda bir kader olmadığını savunmaktadır.

Bunun yerine, sağlıklı bir beslenme düzeni ve yeteri kadar egzersiz yapmak, gen ilişkili obezite riskini etkisiz hale getirmeye yardımcı olabilir. Bu noktada 2008 yılında Andreasen ve ortakları, fiziksel aktivitenin FTO (obezite geni) ortak değişkeni olan bir obezite genini dengelediği ve etkisini azalttığını ispatlamıştır.

17.058 Danimarkalı üzerinde yapılan araştırma sonucunda, obezite geni taşıyan ve fiziksel olarak aktif olmayan bireylerin, obezite geni taşımayan ve inaktif bir yaşam süren kişilere göre daha yüksek vücut kitle indeksine sahip oldukları görülmüştür. Bu açıdan obeziteye yatkınlık önemli olmayıp, obezite geni olanlar için fiziksel aktivite oranı daha fazlaysa, gen taşımayan bireylere göre farklılık oluşmamaktadır.

FTO geni (obezite geni) fiziksel aktivite ve obezite arasındaki ilişkiye yönelik sonraki çalışma ise karşıt yönde sonuçlar ortaya çıkarmıştır. Araştırmacılar, daha net ve detaylı bir cevaba ulaşabilmek için yetişkinlerle yapılan 45 ve çocuklarla yapılan 9 araştırmada, toplam 240.000 insanı yeniden kombinlemiş ve yeniden analiz etmişlerdir.

Bu doğrultuda elde edilen bulgular, obeziteyi destekleyen FTO gen değişkenini taşıyan kişilerin, diğerlerine göre %23 daha fazla obezite riski taşıdığını ortaya koymuştur.

Fakat fiziksel olarak aktif olmak, bir kez daha riski düşüren bir faktör olarak karşımıza çıkmaktadır. FTO obezite geni taşıyan yetişkinler arasında, aktif bir yaşamı olanların obezite riski %30 daha düşüktür.

 

Pek çok insan aile geçmişleri ve etnik yapıları itibariyle obeziteye karşı genetik yatkınlığa sahip olabilir. Genetik yatkınlıktan obeziteye geçiş ise, genel olarak beslenme ve diyet düzeninde, yaşam tarzında ve diğer çevresel faktörlerde meydana gelen değişiklikler sonucu söz konusu olmaktadır.

Bu değişikliklerden bazılarını şöyle sıralayabiliriz:

  • Her alanda her saat ve her gün gıdaya erişimin mümkün olması.
  • Çalışırken, ev işlerinde ya da boş zamanlarda, özellikle çocuklar arasında, fiziksel aktivitede gözle görülür oranda düşüş.
  • Televizyon seyretme, bilgisayar kullanma ve oturarak yapılan aktivitelere ayrılan zamanda artış.
  • Yüksek derecede işlenmiş ve fast food gıdaların ve şekerli içecek ve içkilerin, her markette bulunan kampanyalarla desteklenmesi.

Sağlıklı Yaşam Tarzı Gen Kaynaklı Riskleri Önleyebilir

Obezite, özellikle de yaygın obezitenin (günümüzde problem olan obezite salgını) genetik etkileşimi ve gen-çevre ilişkilerini analiz etmek, obezitenin nedensel yollarını daha iyi anlamaya yardımcı olacaktır. Analizler sonucu elde edilen bilgiler ise obeziteden korunmayı ve obezite tedavisi konusunda destekleyici stratejileri beraberinde getirebilir.

Fakat burada unutulmaması gereken asıl nokta, genlerin obezite oluşum riskine olan etkisinin az olduğu, asıl büyük etkinin zararlı besinler ve aktivite ortamı olduğudur.

Bir bilim adamının yazdığı gibi, genler belki kimin obez olacağını belirlemeye yardımcı olabilir, ama çevremiz kaçımızın obez olacağını belirler. Bu yüzden, obeziteyi önleme çabalarında çevremizi daha sağlıklı olacak şekilde değiştirmeye odaklanmamız gerekir.


Obezite genetik mi araştırmasından çıkan sonuçlar

  • Araştırmadan da anlaşılacağı üzere, obezite genetik mi sorumuzun cevabı olarak obezite genetik değildir sonucuna ulaşmaktayız.
  • Nadir görülen obeziteden sorumlu bir takım genler bulunsa da yaşam tarzı değişikliği ile onların bile sağlıklı yaşam sürmeleri mümkündür.
  • Yüzyıllar boyunca insanlarla aynı genlere sahiptik fakat son 100 yıllık süreçte değişen çevre koşulları obezitenin bu kadar yaygınlaşmasına neden oldu.
  • Obezite genetik mi, obezite geni nedir? Obezite genine, FTO denmektedir.
  • Zayıf ve sağlıklı bir yaşam için, çevre koşullarımızı değiştirelim.
  • Obezite ile alakalı suçlu arıyorsak, bu suçlu genlerimiz değil. Herkeste bu genler olabilir fakat yeme alışkanlıklarımız bu genleri aktif hale getiriyor. Araştırmalar da bizlere bunu gösteriyor.
  • Obezite genetik mi? Obezite ailesel mi? Bu soruların yanıtını artık daha iyi anlayabiliyoruz. Obezite, ailesel olabilir çünkü ailedeki herkes aynı yemeği yer. Obezitenin bu kadar yaygın olmasının nedeni genetik, asla ve asla değildir.

Referanslar:

  1. Hu F. Genetic predictors of obesity. (Obezitenin genetik belirleyicileri) In: Hu F, ed. Obesity Epidemiology. New York City: Oxford University Press, 2008; 437-460.
  2. Farooqi S, O’Rahilly S. Genetics of obesity in humans. (İnsanlarda obezite genetiği) Endocr Rev. 2006; 27:710-18.
  3. Maes HH, Neale MC, Eaves LJ. Genetic and environmental factors in relative body weight and human adiposity. (Genetik ve çevresel faktörlere göre vücut ağırlığı ve şişmanlık) Behav Genet. 1997; 27:325-51.
  4. Dina C, Meyre D, Gallina S, et al. Variation in FTO contributes to childhood obesity and severe adult obesity. (Çocukluk çağı ve bazı yetişkinlerde görülen obeziteyi tetikleyen FTO değişkenleri) Nat Genet. 2007; 39:724-6.
  5. Frayling TM, Timpson NJ, Weedon MN, et al. A common variant in the FTO gene is associated with body mass index and predisposes to childhood and adult obesity.(Çocukluk çağı ve yetişkin obezitesine yatkınlık oluşturan ortak FTO geni) Science. 2007; 316:889-94.
  6. Loos RJ, Lindgren CM, Li S, et al. Common variants near MC4R are associated with fat mass, weight and risk of obesity. (Yağ kütlesi, ağırlık ve obezite riski ile ilşkili MC4R yanındaki ortak değişkenler) Nat Genet. 2008; 40:768-75.
  7. Qi L, Kraft P, Hunter DJ, Hu FB. The common obesity variant near MC4R gene is associated with higher intakes of total energy and dietary fat, weight change and diabetes risk in women. (Toplam enerji ve diyet yağların daha yüksek alınması ile MCR4 yakınındaki ortak obezite değişkeni, kadınlarda ağırlık değişimi ve diyabet riski)) Hum Mol Genet. 2008; 17:3502-8.
  8. O’Rahilly S. Human genetics illuminates the paths to metabolic disease. (Metabolik rahatsızlıkların yolunu aydılatan insan genetiği)  Nature. 2009; 462:307-14.
  9. Speliotes EK, Willer CJ, Berndt SI, et al. Association analyses of 249,796 individuals reveal eighteen new loci associated with body mass index. ( 18 yeni mahalleden 249,796 genç ve vücut kütle indeksi ile ilişkili analizler) Nat Genet. 2010; 42:937-48.
  10. Heid IM, Jackson AU, Randall JC. Meta-analysis identifies 13 novel loci associated with waist-hip ratio and reveals sexual dimorphism in the genetic basis of fat distribution. (Genetik bazlı yağ dağılımında bel kalça oranı ve ortaya çıkan cinsiyet dimorfizmi tanımlayan meta analizleri) Nat Genet. 2010; 42:949-60.
  11. Walley AJ, Asher JE, Froguel P. The genetic contribution to non-syndromic human obesity. (Sendromik olmayan insan obezitesine neden olan genetik)  Nat Rev Genet. 2009; 10:431-42.
  12. Qi L, Cho YA. Gene-environment interaction and obesity. (Gen-çevre ilişkisi ve obezite)  Nutr Rev. 2008; 66:684-94.
  13. Andreasen CH, Stender-Petersen KL, Mogensen MS, et al. Low physical activity accentuates the effect of the FTO rs9939609 polymorphism on body fat accumulation. (Düşük fiziksel aktivitenin vücutta yağ birikmesine neden olan FTO polimorfizmi üzerindeki etkisine vurgu)  Diabetes. 2008; 57:95-101.
  14. Rampersaud E, Mitchell BD, Pollin TI, et al. Physical activity and the association of common FTO gene variants with body mass index and obesity. (Fiziksel aktivite ve ortak FTO gen değişkenleri ile vücut kitle indeksi ve obezite ilişkisi)  Arch Intern Med. 2008; 168:1791-7.
  15. Ruiz JR, Labayen I, Ortega FB, et al. Attenuation of the effect of the FTO rs9939609 polymorphism on total and central body fat by physical activity in adolescents: the HELENA study. (Ergenlerde fiziksel aktivite yoluyla FTO polimorfizminin genel ve merkezi vücut ağırlığı üzerindeki etkilerinin azalması: HELENA araştırması) Arch Pediatr Adolesc Med. 2010; 164:328-33.
  16. Jonsson A, Renstrom F, Lyssenko V, et al. Assessing the effect of interaction between an FTO variant (rs9939609) and physical activity on obesity in 15,925 Swedish and 2,511 Finnish adults. (15,925 İsveçli ve 2,511 Finli yetişkinde FTO değişkenleri ve fiziksel aktivite etkileşiminin obeziteye olan etkisi araştırması) Diabetologia. 2009; 52:1334-8.
  17. KilpelinenTO, Qi L, Brage S, et al.Physical activity attenuates the influence of FTO variants on obesity risk: a meta-analysis of 218,166 adults and 19,268 children. (Fiziksel aktivite obezite riskine neden olan FTO değişkenlerinin etkisini azaltır: 218,166 yetişkin ve 19,268 çocukla yapılan meta analizleri) PLoS Med. 2011;8:e1001116. Epub 2011 Nov 1.
  18. Veerman JL. On the futility of screening for genes that make you fat. (Şişmanlatan genleri gözlemenin anlamsızlığı)  PLoS Med. 2011 Nov;8(11):e1001114. Epub 2011 Nov 1.
  19. Qi, Q, Chu, AY, Kang, JH, Huang, J, Rose, LM, Jensen, MK, Liang, L, Curhan, GC, Pasquale, LR, Wiggs, JL, De Vivo, I, Chan, AT, Choi, HK, Tamimi, RM, Ridker, PM, Hunter, DJ, Willett, WC, Rimm, EB, Chasman, DI, Hu, FB, Qi, L. (2014). Fried food consumption, genetic risk, and body mass index: gene-diet interaction analysis in three US cohort studies. (Kızarmış yiyecek tüketimi, genetik risk ve vücut kitle indeksi: 3 farklı topluluk üzerinde yapılan araştırmalardaki gen-diyet etkileşimi analizleri) BMJ 19;348:g1610.
  20. Asai M Ramachandrappa S Joachim M Shen Y Zhang R Nuthalapati N Ramanathan V Strochlic, DE Ferket P Linhart K, Ho C Novoselova, TV Garg S Ridderstr

Kaynak: https://www.hsph.harvard.edu/

Kategoriler
Obezite Araştırmaları

Kilo Alımına Neden Olan Kötü Alışkanlıklar (En Başarılı Çözümler – 2020)

Porsiyon boyutlarını yok sayma

Besleyici yiyecekleri atıştırsanız bile, porsiyon boyutuna dikkat etmiyorsanız, düşündüğünüzden daha fazla kalori tüketebilirsiniz. NASM sertifikalı kişisel antrenör Kat Whitfield “En sağlıklı atıştırmalıklar bile bir öğün değerinde kaloriden fazlasını ekleyebilir” diyor. Sağlıklı atıştırmalık örneği: kereviz ve fıstık ezmesi. “Kereviz fazla kalori içermeyebilir, ancak fıstık ezmesi kesinlikle içerir. Bir çorba kaşığı ikiye, üçe döner. Ve sonrasında bilmeden önce sadece bir atıştırmalıkta 360 kalori tüketmiş olursunuz.”

Nasıl çözülür?

Yemek ve atıştırmalıklarınızı belirli porsiyonlar halinde tüketin ve yiyecekleri tüketmeden önce paketlerinden çıkarın. Böylece birden fazla porsiyon büyüklüğü tüketmek istemezsiniz.

Spor salonu sonrası tembellik sendromu

Whitfield, düzenli egzersiz yapanların günlük antrenmanlarına kendilerini adamış olmalarına rağmen, günün geri kalanında da daha az hareket etme eğiliminde olduklarını söylüyor. “Bugün zaten yeterince çalıştım / spor yaptım, böylece şimdi tembel olmayı göze alabiliyorum” anlayışını geliştirmeyin. Uzun süreli hareketsizlik dönemleri (düzenli egzersiz yapsanız bile) kötü sağlıkla ilişkilidir. Whitfield, “Mağazadan uzakta park ederken, asansör yerine merdivenleri kullanırken ya da sadece arada sırada masanızdan kalkıp kısa yürüyüşler yaparak çok fazla kalori yakmasanız bile, zamanla kilo vermeye başlarsınız” diyor.

Nasıl çözülür?

Gün boyu daha fazla hareket edin. Whitfield’in önerdiği gibi; merdivenleri kullanmak, uzaktaki park yerlerini seçmek gibi tercihler yaparak egzersiz dışındaki aktivitelerinizin farkında olun.

Hafta sonu kaçamakları

Whitfield, bunun hafta boyunca planlarına mükemmel bir şekilde sadık kalan, ancak hafta sonları aşırı bir yeme alışkanlığına sahip olduğunu söylüyor. “Birçok insan ‘kaçamak yapabilecekleri” bir hafta sonunu hak ettiklerini düşünüyor. Çoğu zaman bu iki günlük pizza ve dondurma yemeklerini içerir ”diyor Whitfield. “Bu, hafta boyunca yaptıkları tüm zor işleri tersine çevirebilir.”

Nasıl çözülür?

Whitfield, “Bir yemeği ‘kaçamak’ ile damgalamaktan vazgeçin ve bu yiyecekleri tüketmeyi önleyin” diyor. “Ya da hafta boyunca bile kendinize küçük ikramlara izin verin, böylece hafta sonu aşırı yemeye kapılmayın.”

Dikkatsiz yeme

NCSA sertifikalı bir güç ve kondisyon koçu olan Lisa Reed, “Her seferinde iki aktivite yapıyorsunuz, ancak halen kilo veremiyor ve bel çevrenizde biriken yağlarla karşı karşıya kalıyorsunuz” diyor. “Bu günlerde sıcak olan kelime “dikkat” kelimesi olarak karşımıza çıkıyor. Yiyecek alımınıza dikkat etmiyor ve bunun yerine telefonda konuşmaya, televizyon izlemeye veya araba kullanmaya odaklanıyorsanız, elinizdeki göreve dikkat etmiyorsunuz. ”

Nasıl çözülür?

Whitfield gibi Reed’ de her zaman porsiyon boyutlarını ölçmenizi önerir. Asla ambalajından veya buzdolabının veya kilerin önünde dururken kesinlikle yemeyin. “Yiyecek boyutları ve porsiyon tüketiminiz hakkında tahminlerinize güvenmeyin. Tüm kutular ve gıda üreticileri farklıdır. Yiyecekleri bir ölçekte okuyun, ölçün veya tartın. Eğer dikkatsizce yerseniz asla zayıf kalamayacak ve kilo vermeyeceksiniz. ”

Şekeri içmek

AFAA Sertifikalı Kişisel Fitness Eğitmeni ve Her Zaman Aktif Atletizm’in sahibi Josh Anderson, “Her gün bir gazoz (veya herhangi bir şekerli içecek) basit bir şekilde içmek, yıl boyunca önemli kilo alımına yol açabilir” diyor. Bunun en bilinen örneği: günde bir kutu klasik koladır ve bu yaklaşık 140 kaloridir. “Bu yılda 51.000’den fazla kalori ya da 7 kg fazla kalori ekleyebilir. Bu ciddi kilo alımı demektir!”

Nasıl çözülür?

Gazoz, meyve suları ve diğer aşırı miktarda ilave şeker içeren şekerli içecekleri, su veya şekersiz çaylar ile değiştirin. Bir lezzet düzeltmesine ihtiyaç duyulduğunda suya gerçek meyve, limon veya tarçın gibi baharatlar eklemeyi deneyin.

Aşırı dolu tabak

Anderson, bunun birçok insanın asla iki kez düşünmediği basit bir alışkanlık olduğunu söylüyor. “Yemek yerken daha büyük bir tabak kullanmak aşırı tüketime yol açabilir, çünkü her zaman tabağınızdakileri bitirmeye meyilli olursunuz.” Wansink & Kim tarafından 2005 yılında yapılan bir araştırmaya katılan araştırmacıların, gıdaların tadı iyi olmasa bile büyük ambalaj veya tabak boyutlarının aşırı yemeğe yol açtığını belirtti.

Nasıl çözülür?

Anderson çözümün basit olduğunu söylüyor, “Her öğünde biraz daha küçük bir tabak kullanın.”

Sebzelerden kaçınmak

Flores, “Sebzeler diyetinizin en az yüzde 30’u değilse, midenizi daha kalori yoğunluğu yüksek olan gıdalarla dolduruyor olabilirsiniz, bu da aşırı tüketim ve kilo alımına yol açar” diyor.

Nasıl çözülür?

Tüm beslenme alışkanlıklarınızı elden geçirmeye çalışmak yerine, normal diyetinize yavaş yavaş daha fazla sebze ekleyin. Örneğin, ilk hafta boyunca onları sadece öğle yemeğinde birleştirmeyi deneyin. Flores aynı zamanda yemek başında yemeyi önerir. “Önce sebzelerle ekmekleri ve makarnaları yiyecekyeriniz kalmayacak şekilde midenizi doldurun. Sonunda daha az kalori alıp birkaç kilo vereceksiniz.

Yapay tatlandırıcıları şeker yerine kullanma

Yapay tatlandırıcılar kalorisiz olma avantajına sahiptir, ancak tüketimleriyle ilişkili olumsuz yan etkilerin bazıları potansiyel olarak kilo almaya yol açabilir. New York City’den usta bir eğitmen ve yaşam tarzı danışmanı Dan Flores, “Splenda gibi ve bazı sakızlarda bulunan yapay tatlandırıcılar iyi mide bakterisi miktarını düşürebilir” diyor. “Çalışmalar, düşük seviyedeki iyi mide bakterilerinin sıklıkla obez popülasyonlarla ilişkili olduğunu göstermiştir.”

Nasıl çözülür?

Flores, bu tatlandırıcılardan tamamen kaçınmanızı önerir. “İnsanlar genellikle onları şeker yerine kullanmak için kullanıyorlar, ancak kimyasallar genellikle yarardan çok zarar veriyor. Çiğ şeker veya agave gibi gerçek şeylere sadık kalın ve sadece daha azını kullanın. ”

Özellikle boş midede aşırı alkol tüketimi

Flores, “Bu, aşırı kilolu müşterilerimin üstesinden gelmeyi öğrenmek zorunda kaldıkları bir meydan okumadır” diyor. “İçki tüketimi genellikle zayıf yemek seçimleri yapmanıza neden olabilir ve bu da genellikle çok fazla kalori tüketmenize neden olur. Bileşik etki kilo alımına neden olan şeydir. ”

Nasıl çözülür?

Flores, birkaç alkollü içecekler kendinizi şımartmak istediğinizde, bunu dolu bir mideyle yapmanızı önerir. “ Bu sayede, iki kötü alışkanlığı birleştirmek için daha az eğilimli olacaksınız ve muhtemelen içki içme arzusunu da azaltmış olacaksınız.”

Cazibeli atıştırmalıklar ve tabakta kalan son lokmalar

Kayıtlı bir diyetisyen ve lisanslı diyetisyen beslenme uzmanı Kim Ferreira, “Ebeveynler çoğu zaman çocuklarının tabakta kalan son birkaç lokmasını bitirecek veya bir iş partisinde tatlıdan kalan son kepçe yiyecekler ya da belki de bütün gün yiyecekleri tatmak zorunda olan bir şefsiniz. Durum ne olursa olsun, aşırı tükettiğinizi fark etmeden, bu “ufak yemekler” hızlı bir şekilde artabilir ve kilo almaya yol açabilir “diyor.

Nasıl çözülür:

Ferreira, “Bir yiyecek günlüğü tutun” diyor. “Yediğiniz her şeyden sizi sorumlu tutmanıza yardımcı olacaktır. Yediğiniz her şeyi yazın Bu, ekstra kalorilerinizin nereden geldiğini anlamanıza yardımcı olacaktır.”

İştahı doğru anlamlandıramamak

Ferreira, “Bu kadar küçük yaşlardan itibaren, fiziksel olarak aç olduğumuzda yemek yerine bir programa ya da önümüzde ne olduğuna göre şartlandık” diyor. “Diğer vücut sinyallerinin çoğundan farklı olarak, açlık sinyallerini sıklıkla görmezden geliriz.” Açlık ipuçlarına yanıt vermede sorun yaşıyorsanız veya tokluğunuzu değerlendiremiyorsanız, kilo alımına daha duyarlı olabilirsiniz. Ferreira, bunun özellikle kronik diyetisyenler için yaygın olduğunu söylüyor.

Nasıl çözülür?

“Yemekten önce açlığınızı 1-10 arası bir ölçekte değerlendirin; 1 tanesi çok aşırı açlık ve 10 tanesi dolmuş veya çok fazla tokluk durumudur. Ne çok aşırı aç ne de tam dolu olmak için 5’e odaklanın.

Yemek için çok uzun süre beklemek (örneğin 1 veya 2 gibi hissetmek) aşırı yemeye yönelmenize ve çok hızlı bir şekilde 8 veya 9’a ulaşmanıza neden olabilir, “diyor Ferreira.” Bu kavramın öğrenilmesi zaman alabilir, bu yüzden sabır önemlidir. Bununla birlikte, vücudunuzun ihtiyaçlarına dikkat etmeye başladığınızda, kilo alımının kesilmesi gerekir.”

Yaşınızı görmezden gelmek

Ferreira, “Ne yazık ki yaşlandıkça, bu daha az kaloriye ihtiyacımız olduğu anlamına geliyor çünkü metabolizma hızımız yavaş yavaş düşüyor” diyor. Normal beslenme alışkanlıklarımızı azalan enerji gereksinimlerini karşılayacak şekilde düzenlemememiz yaygındır.  30’larınızda yaptığınız gibi 40’lı yıllardaki ekstra kurabiye veya kadeh şarap içerek kilo almaktan kurtulamayabilirsiniz.”

Nasıl çözülür?

Ferreira, mevcut beslenme düzeninizde küçük bir değişiklik yapmanızı önerir. “Belki de her zamanki çift çizburgerden tek bir peynirli burger’e geçmek, günlük kahvenizdeki şekerlerden birini azaltmak veya sadece portakal suyundan gerçek bir portakala geçmek anlamına gelir” diyor. “Bu değişiklikler küçük görünebilir, ancak unutmayın ki kilo bir gecede alınmaz, bu yüzden kilo kaybı da bir gecede gerçekleşmeyecek.”

Kaynak:

https://www.theactivetimes.com/bad-habits-cause-weight-gain-and-how-break-them

Kategoriler
Obezite Araştırmaları Obezite Haberleri

3 Günlük Açlık Orucu: Nasıl Tutulur?

3 günlük açlık orucu nedir, nasıl tutulur ve yapılır? 72 saatlik açlık orucu tutmanın sağlık sistemimi üzerine etkilerini, 2020 yılında bilimsel olarak inceledik. Bu orucu tutarak otizm hastalığı bulunan bir çocuğun düzelme hikayesini sizlerle paylaştık.

UYARI: Hayatınızı ve bakış açınızı değiştirecek bir yazı olabilir. Biraz uzun ama kesinlikle okunmalı! Değer verdiğiniz kişilerle de paylaşmanızı öneririz.

1. Tavsiye: 3 günlük oruç süreci ile ilgili Harvard Üniversitesi’nin bilimsel araştırması kesinlikle okunmalı. Okumak için tıklayınız…
2. Tavsiye: 21 gün su orucu tutarak, Lenfoma kanserini yenen hasta ile alakalı bilimsel bir makale. Okumak için tıklayınız…

Spor yapanlar, kas geliştirenler ve yoğun enerji harcayan kişiler de yapabilir mi, 72 saatlik açlık orucu yapan bir sporcunun Youtube videosunu sizlerle paylaştık.

Su orucu ve bağışıklık sistemi ile ilgili yazımızı, ünlü İngiliz yayın organı Telegraph’ta yayınlandıktan sonra çevirdik. Açlık diyetleri ve açlık süresince vücudun kendini yenilediğine dair çalışmalar olsa da bu kadar büyük bir gazete tarafından gündeme getirilmemişti. Açlık orucu ve faydaları nelerdir, sorularına da yanıt bulabilirsiniz.

Bağışıklık sistemi, hastalıklardan korunmak ve daha kaliteli bir yaşa sürmek için faaliyet gösteren en önemli sistemi ifade eder. Bu noktada, güçlü bir bağışıklık sitemi, vücut direncinin de bu yönde yüksek olması ve olası hastalık risklerine karşı direnç göstermesini sağlar.

ÖNERİ: 3 günlük açlık orucu yazımızı dinlemek isterseniz, yazının video halini koyduk izleyebilirsiniz.

Telegraph Gazetesi 3 Günlük Açlık Orucu Haberi

3 günlük açlık orucu doktor kontrolü

Bağışıklık sistemini etkileyen pek çok faktör bulunmakta olup, bu faktörlerin bir bölümü kişilerin kendi yapı özellikleriyle ilişkili olurken; büyük bir çoğunluğu ise dış faktör kaynaklı olarak karşımıza çıkmaktadır.

Özellikle beslenmenin çok büyük etkisi olduğu ve bu doğrultuda bağışıklık sitemini güçlendiren gıda maddelerinin tüketilmesi, tavsiyeler arasında ilk sırada kendini gösterir. Yanı sıra doğru ve düzenli egzersiz, zararlı alışkanlıkların tüketiminin azaltılması, hatta bırakılması ve düzenli ve yeterli uyku da yine bağışıklığı arttırmak için karşımıza çıkan öneriler arasında yer alır.

Bağışıklık sisteminin yapısını ve çalışma prensibini anlamak ve beraberinde daha güçlü ve etkin bir bağışıklığa sahip olmak için pek çok araştırma yapılmaktadır.

Bu doğrultuda son dönemlerde öne çıkan bir araştırma, bağışıklık sistemi ile ilgili çarpıcı sonuçlar göstermektedir. Bu araştırma çerçevesinde elde edilen sonuçlar 3 günlük açlık diyeti ile bağışıklık sisteminin kendini tamamen yenilemesi ve güçlendiğini ortaya koymuştur.

Bu noktada önce bir düşünmek gerekiyor. Hasta olduğumuz zamanlarda iştahımızın kesilmesi neden kaynaklanır? Bu durum, acaba vücudun kendini kapatarak hastalığa karşı tam anlamıyla bir mücadele verme çabasından mı ileri gelmektedir? Bu sorular ışığında araştırma sonuçları nasıl bir paralellik gösteriyor bunu inceleyelim.

3 Gün Açlık Orucu ve Bağışıklık Sistemine Etkileri

3 günlük açlık vücut mekanizması

Bağışıklık sistemini güçlendirdiği öne sürülen açlık diyeti 3 gün süre ile uygulanır. Açlık diyetinde su haricinde başka bir gıda alınmaz. Bu 3 gün sonrasında vücudun bağışıklık sisteminin kendini tamamen yenilemesi ve beraberinde daha sağlıklı bir hale geleceği öne sürülür. Yanı sıra bu diyet sonrasında vücudun kendini onarması da söz konusu olmaktadır.

The Telegraph gazetesinde yayınlanan bir araştırma doğrultusunda bu konuda çok çarpıcı sonuçlar ortaya çıkmaktadır.

Araştırmalar dâhilinde 3 günlük açık orucu uygulaması sonrasında vücudun bağışıklık sistemi, yeni akyuvar (savunma hücreleri) oluşumunu tetikler ve bu doğrultuda bağışıklık sistemi tamamen yenilenir.

Araştırmalarda öne çıkan bir başka sonuç da, bu etkilerin çok yaşlı bünyelerde bile gözle görülür etkiler barındırması olmaktadır. Bu kişilerde, özellikle vücudun daha dinç bir görünüm kazanması en belirgin sonuçlar arasında yer alır.

3 Günlük Açlık Orucu Sırasında Vücutta Olanlar

3 günlük açlık bilimsel araştırma

Kaliforniya Üniversitesi gerontoloji ve biyolojik bilimler alanı profesörü Walter Longo, 3 günlük açlık orucu kök hücrelere aktif ol emri verdiğini ve bu doğrultuda bağışıklık sisteminin kendini yenilediği görüşünü ortaya koymuştur.

Bu doğrultuda, açlık durumunun kök hücrelerin aktifleşmesini sağlayan bir maddeyi etkinleştirdiği ve bu doğrultuda savaşçı akyuvar hücrelerinin üretiminin arttığı düşünülmektedir.

Uzun süren açlık, ihtiyaç duyulan enerjiyi karşılayabilmek için vücudun glikoz ve yağ depolarını zorlar. Kişiler bu açıdan diyet döneminde halsizlik ve yorgunluk hissedebilir ve enerjilerinin düştüğünden yakınabilirler.

Diğer yandan, bu açlık durumu vücudumuzun savaşçı beyaz kan hücrelerini yok eder. Bu yok oluş durumu ise kök hücrelerin yenilenmesini teşvik ederek bağışıklık sistemine dair hücrelerin gelişimini sağlar.

Bu doğrultuda yapılan araştırmalar sonucunda uzman tavsiyeleri, kişilerin 6 aylık sürelerde 2 ile 4 gün süresince oruç tutmaları yönünde olmaktadır.

Açlık Diyeti Hücreleri Yeniliyor

3 günlük açlık hücre yenilenmesi

Tavsiyeye konu bu açlık durumunun, hücre yenilenmesi teşviki beraberinde, yaşlılık etkilerini ve kanser riskini önemli ölçüde engellediği ve var olan beyin tümörlerinin büyümesine neden olan PKA enziminin salgılanmasını azalttığı yönünde güçlü bulgular söz konusudur.

Profesör Walter Longo’ ya göre, açlık süreci ve akyuvar – kök hücre ilişkisi bağışıklık sistemi, yenilenmesinin temelini oluşturmaktadır.

Yapılan araştırmalardaki gözlemler, açlık diyeti süresinde yok olan akyuvar hücrelerinin büyük çoğunluğunun verimsiz ve hasarlı bağışıklık hücreleri olduğunu göstermektedir.
Diyet sonrasında tekrar yeme sürecinin başlaması ile kök hücreler aktifleşerek yeni, verimli ve bağışıklık sisteminin çalışmasına olumlu etkiler yaratacak aktifliğe sahip akyuvar hücrelerini üretir.

3 günlük açlık diyetlerinin otaya çıkan bulguları doğrultusunda bağışıklık sisteminin güçlenmesini sağlaması söz konusu olsa da, Profesör Walter Longo bu diyetlerin mutlaka bir doktor kontrolünde yapılmasını gerektiğini belirtmiştir. Yanı sıra, bu açlık diyeti (su diyeti olarak da bilinir) ile ilgili klinik araştırmaların daha fazla ve farklı alan ve faktörler çerçevesinde yapılması ve deneylerle desteklenmesi gerektiğini de ifade etmiştir.

Ayrıca, bu diyetin sadece bağışıklık sistemi açısından değil, diğer organ ve sistemler açısından da olumlu etkiler sağlayacağı düşünülmektedir.

3 Günlük Açlık Orucu ve Kanser İlişkisi

3 gün açlık orucu

Yapılan deney ve araştırmalar neticesinde 72 saat süresinde yapılan açlık diyetinin bir diğer etkisi de kemoterapi tedavisi gören kanser hastaları üzerinde görüldü. USC Norris Kanser Merkezinde asistan profesör olan Tanya Dorff, kemoterapinin kanser tedavisinde hayat kurtarıcı bir rolü olmasına arşın, vücudun bağışıklık sistemini ciddi anlamda tükettiğini savundu.

Bu doğrultuda, yapılan araştırmalar sonucunda kemoterapinin kanser tedavisinde umut vadeden etkisinin devamında getirdiği zararlı etkilerinin azaltılması amacıyla bu diyetin faydalı olduğunu ortaya çıktı.

3 günlük açlık orucu ile ilgili benzer şekilde Güney Kaliforniya Üniversitesi bünyesinde bilim adamları tarafından yapılan araştırmalarda, bu diyetin bağışıklık sistemi büyük oranda zarar görmüş hastalarda, şaşırtıcı etkiler yaratacağını ortaya koymuştur. Bu noktada, özellikle kemoterapi gören kanser hastaları ya da yaşlılık nedeniyle bağışıklık sistemleri çok zayıflamış ve bu doğrultuda en basit hastalıklara bile direnç göstermeyen kişiler de bu diyetin olumlu yönde etkisi olacağı düşünülmektedir.

Açlık Orucuna Dair Farklı Görüşler

3_gun_aclik_orucu-2

3 günlük açlık orucu ile ilgili araştırma sonuçları, bu noktada farklı kesimleri karşı karşıya getirmektedir. Özellikle bazı İngiliz bilim adamları bu sonuçlar hakkında kuşku duyduklarını ve araştırmaların geçerliliği olmadığını savunmaktadır. Londra Üniversitesi Hastanesi profesörü Graham Rook böyle bir durumun kesinlikle mümkün olmadığını ve bu nedenle uygulanmaması gerektiğini söylemiştir.

Farklı bir açıdan bakıldığında da kimi uzman ve bilim adamlarının bu diyeti kesin bir şekilde reddetmemekle beraber, doğruluğundan şüphe ettikleri görülmektedir. Bu şüpheler doğrultusunda yapılan araştırmalar, 72 saat süren bu açlık diyeti sırasında vücutta akyuvarlar ve diğer bağışıklık hücrelerinin önemli ölçüde azaldığı görülmektedir.

Diyetin sona ermesi doğrultusunda, tekrar yemeye başlayan kişilerde üretilen hücre sayılarının eskisine oranla çok daha yüksek miktarlarda olduğu ve bu durumun vücudun dengesi açısından verimli olmadığı araştırma sonuçları ile elde edilen değerler sonucu saptanmıştır.

Kanser Hastalarındaki İyileşmeler

Bu konuyla ilgili araştırmalar konusunda en bilinen ve öncü isimlerden biri olan profesör Walter Longo, farklı görüşlere karşı, bulguların ortaya çıkardığı sonuçların değerlendirilmesinin en doğru yöntem olduğunu savunmaktadır.

Ayrıca, Longo, doktor kontrolünde uygulanacak bu açlık orucunun vücudun hastalıklara ve yaşlanma etkilerine göre daha güçlü bir savunma yapabilecek hale getireceğini savunduğu bu diyet konusunda, özellikle kanser hastalarında gözle görülür değişimlerin söz konusu olduğunu belirtmiştir. (Açlık kanser tedavisi için yol gösterici olabilir.)

Bazı diyet uzmanları ve beslenme otoriterleri tarafından kesin bir şekilde reddedilse de, araştırma sonuçları bu açlık diyeti ile kök hücreleri aktif hale gelmekte ve bu doğrultuda yeni akyuvar üretimi söz konusu olmaktadır.

Diğer yandan araştırma sonuçlarında, doktor kontrolünde yapılan diyetin, vücudun sağlığını olumsuz etkileyecek önemli bir verinin olmaması da, bu diyetin geçerlilik kazanmasında etkili olmaktadır.

Kaynak: http://www.telegraph.co.uk/


Otizmli Çocuğun 3 Günlük Açlık Orucu Tecrübesi

UYARI: D. Yavuz isimli kişinin 4.5 yaşındaki otizmli çocuğuna (otistik çocuklar, özel çocuklar olarak da bilinir.) 4 ay boyunca aralıklarla, şifa olması için yaptığı 3 günlük açlık orucu ve yaşadıkları tecrübeler tamamen kendilerine özeldir. Sadece bu yazıdan yola çıkarak, kendi başına böyle bir açlık orucu yapmak çok tehlikeli olabilir! Hekiminize danışmadan asla böyle bir diyet yapılmamalıdır!


Çok şükür bitti evet ama yine yapmayı düşünüyorum doğrusu, mükemmel bir tedavi yöntemi bu. Gerçekten çok güzel sonuçlar elde ettik. Şimdilik hayal gibi geliyor bize ama 4 ay bitti nasıl bitti anlamadık inanın. En önemlisi oğlum çok iyi, maşallah çok iyi dayandı. Karaciğer temizliği de iyi geçti.

“Anneee” diyor artık bana inanamıyorum, vallahi billahi…

Oğlum çok iyi durumda çok şükür öncelikle onu belirteyim. Neler değişti, çok şey… İlk olarak algısı süper açıldı. Spiriyotik tüm hareketleri, tikleri ve takıntıları bitti diyebilirim, gönül rahatlığıyla hem de. Vazgeçiremediğim takıntılar bitti, şu an sadece ışığa duyarlılığı var.

Çok uslu bir çocuk oldu, tam bir beyefendi, göz teması süper, her dediğimi anlıyor. Vazgeçiremediğim çok büyük sıkıntı olan bir takıntı vardı, o gitti şaşırdık, çok uğraş vermiştik onun için bir türlü vazgeçmiyordu. Tuvalet alışkanlığı vardı ama artık kendisi gidiyor ışığını yakıyor, giriyor herşey çok güzel.

Rabbim devamını getirsin, biz bu değişimden çok memnunuz. Rabbim herkese nasip etsin inşallah. Ve en güzel şey belli benim için “anneeeee” sözünü duymak oldu. “Anneee anneee” diye geziyor evde, şunu biliyorum artık benim oğlum konuşabiliyor, o “anneee” kelimesi dünyalara değermiş. Şu an gözüne bakıp “anneciğim konuşman lazım seni anlamam için” diye konuştuğumda beni anlıyor biliyorum.

Oğlum Artık Etrafı ile İlgileniyor

Artık çabamız konuşması yönünde. Çocuklarla ilgilenmeye başladı çok şükür, biz hep aynı yere pikniğe giderdik. Ben hep onun arkasında aman dikkat; aman gel, piknik eziyet olurdu.

Ama yine de biraz oyun oynar umudu ile hep aynı yere, neler değişecek diye ısrarla götürürdüm ve geçenlerde yine aynı yere gittim.

Bu kez ben oturdum oğlum diğer çocuklara takıldı benden koptu. 😊

Merak etmeye başladı, oturmayı öğrendi ya, algı açıldı ben buna inanıyorum ve arkası çorap söküğü gibi geldi ama daha yolun başında daha iyi olacak inşallah. Ben buna tüm kalbimle inanıyorum ve gerilemesine izin vermeden bu noktadan ileriye taşımak için ne lazımsa tüm çabamla, Rabbimin yardımıyla yapacağım inşallah.

Rabbim şifa, güç kuvvet versin, “iyi ki doğdun oğlum, bak bu dünya” dedim, karaciğer temizliği bittiği an. İnanın ilk defa bu kadar yoğun ağladım, şu an uyuyor mışıl mışıl, biraz yorgun düştü karaciğer temizliği sonrası. İştahı yavaş yavaş açıldı ama her şey yolunda elhamdülillah 🙏

Şimdi biz nasıl bir yol izleyeceğiz karar verdik, bir süre daha bağırsak temizliği yapacağız. Sonra yine bir kaç etap, 3 günlük açlık orucu düşünüyorum.

Hemen akabinde karaciğer temizliği yenileyecek, sonra ozon tedavisi ve hemopati ilaçlarım geldi yurtdışından. Hücre besleyici ilaçlarımız geldi. Ozon tedavisi ile bunlara başlayacağım inşallah, temiz bir bedene sahip oldu inşallah. Bağırsak florasını beslemeye çalışacağız bu arada tabi, artı eğitimler devam, evde kendi aldığım eğitimlerle destek vereceğim.

Gerisi takdiri ilahi inşallah dönecek bizim dünyamıza, otizmli bir birey olmaktan çıkacak diye umut ediyorum. Ama inanın şu açlıkla bile mükemmel sonuç aldık, elimden gelse sürekli aç bırakacağım diyor babası.


Açlık Orucu Yapan Kas Geliştirmeci

Bu videoyu da kesinlikle izlemenizi öneririz. 3 günlük açlık orucu nasıl tutulur, videosunda da net bir şekilde anlatıyor.


Su orucu günlüklerini yayınlayan, Youtube kanalları da oluşturulmuş durumda, bir kanal örneği: https://www.youtube.com/channel/UCbLE6GM3HxcFxHFTqoPX0IQ Su orucu günlüğü için instagram hesabı arayanlar için bir hesap önerebiliriz: http://www.instagram.com/sismankizinyolu

Aidin Salih tedavileri olarak da Türkiye’de bilinmektedir. Gerçek Tıp kitabını okuduktan sonra, hekim eşliğinde yapan kişiler de bulunmaktadır. Su orucu ya da şifa orucu konusunda dini kaynaklar, dinimizde böyle bir orucun ibadet niyetiyle yapılamayacağını söylemektedir. Yine İslamiyet’te böyle bir ibadetin bulunmadığını bildirmektedir.

Su orucu yapan ünlüler kimler?

Türkiye’de yerli ünlü olarak, cumhurbaşkanımızın eşi Emine Erdoğan örnek verilebilir. Kendisinin haftanın belirli günleri oruç tuttuğu ve sağlıklı yaşama değer verdiği bilinmektedir. Yine dünyanın en meşhur doktorlarından olan Dr. Mehmet Öz de tam bir su orucu olmasa da günde 2 öğün yemeyi ve vücudu her gün 12 saat dinlendirmek gerektiğini söylüyor.

  1. Emine Erdoğan
  2. Dr. Mehmet Öz

Yurtdışında ünlü Hollywood yıldızları ve en ünlü sanatçılar, bu sistem ile vücutlarını arındırdıkları bilinmektedir.

  1. Jennifer Lopez (Dünyanın en ünlü şarkıcılarından)
  2. Beyonce (Bir başka dünyaca ünlü şarkıcı)
  3. Ben Affleck (Batman filminin başrol oyuncusu)
  4. Hugh Jackman (Su orucuna en çok inanan ünlü)
  5. Kourtney Kardashian
  6. Terry Crews
  7. Miranda Kerr
  8. Jimmy Kimmel
  9. Chris Hemsworth
  10. Benedict Cumberbatch

Kaynak: https://superfastdiet.com/celebrity-fasters/

Araştırmadan çıkan sonuçlar

  • 3 günlük açlık orucu (açlık diyeti, su diyeti) bağışıklık sisteminin yenilenmesini sağlayabiliyormuş.
  • Açlık diyeti, kemoterapinin yan etkilerini azaltabiliyor ve bu özelliği ile kanser hastalarının tedavisi için yeni araştırmalara yol gösterici olabilirmiş.
  • Açlık orucunun en iyi tarafı, doktor kontrolünde yapıldığında vücut sağlığını olumsuz etkileyecek bir veri bulunamamış.
  • Açlık diyeti, doktor kontrolünde yapılmalıymış.
  • Makalede yayınlanan verilerin, daha çok araştırma ve farklı ortamlarda da tekrarlanması gerekiyormuş.
  • Açlık diyetinin doğru olmadığını savunan bilim adamları da bulunuyor.
  • Aç kalarak kanseri yenmek, 72 saat aç kalmak suretiyle, bazı durumlarda mümkünmüş.
  • Dünyada 36 saatlik oruç ile zayıflama, 7 günlük su orucu, 10 günlük ve 21 günlük açlık orucu gibi kavramlar bulunmaktadır. Şifa orucu olarak da isimlendirilir.

AÇLIK ORUCU İLETİŞİM FORMU

(Açlık orucu hakkında, danışmak istediklerinizi sorabilirsiniz.)


    Siz hiç 3 günlük açlık orucu yaptınız mı? Konu ile ilgili siz ne düşünüyorsunuz? Sorularınız varsa bize aşağıdaki bölümden yazabilirsiniz. Bizler cevaplayamasak da açlık orucu konusunda tecrübeli kişiler ile fikir paylaşımı yapılabilir.