Şeker endüstrisi ve kalp hastalıkları hakkında detaylı bir yazı… Kalp hastalıkları, günümüzde halen geçerliliğini koruyan ve kalp damar rahatsızlıklarından ritm bozukluklarına, dolaşım bozukluklarından kalp krizine pek çok hastalığı tetikleyen ve ani ölümlere neden olan rahatsızlıklardır.
Bu noktada, yanlış beslenme düzeni, sigara ve alkol tüketimi ve hareketsizlik gibi pek çok faktör koroner kalp ve damar hastalıklarının risk faktörleri arasında gösterilmektedir. Koroner kalp rahatsızlıklarının ortaya çıkışını hızlandırdığı söylenen faktörler arasında temelde tartışılan iki olgu söz konusudur. Bunlar doymuş yağlar ve şeker tüketimidir. Doymuş yağ tüketiminin zararlı olduğunu savunanlar, bu yağ asitlerinin kolesterolü arttırarak kalbe zarar verdiğini öne sürerken, farklı görüşler ise kalbin en büyük düşmanı olarak şeker tüketimini göstermektedir.
Kalp Rahatsızlıkları Risk Faktörleri
1950’li yıllarda koroner kalp rahatsızlıklarına bağlı ölümlerin artışı, kolesterol, fite steroller, aşırı kilo alımı ve obezite, amino grup asitler, yağlar, karbonhidratlar ile vitamin ve mineraller de dâhil pek çok besin grubunun kalp üzerindeki risk durumu araştırılmaya başlanmıştır. Bu araştırmalar ışığında öne çıkan faktörler, ilk yapılan araştırmalar dâhilinde, daha çok doymuş yağlar ve kolesterol dengesiyle ilişkili olmuştur.
Yanı sıra, doymuş yağ tüketimin kolesterolü yükselttiği tezi ortaya atılmış ve kişilerin doymuş yağ içeren gıda maddelerinin tüketimini kısıtlayarak kolesterol düzeyini dengede tutabilecekleri ve bu sayede koroner kalp rahatsızlıklarından korunabilecekleri savunulmuştur. Daha önceleri kalp hastalıklarının nedeni olarak yağ ve zararlı alışkanlık kullanımının birincil planda tutulması ve buna hareketsiz yaşamın eklenmesi açısından, şekerin yol açtığı zararlar geri planda kalmıştır. Koroner kalp hastalıkları konusunda şekerin risk faktörü oluşturduğu tezi ise sonraki yıllarda öne çıkan bir bulgu halini almıştır.
Doymuş yağ tüketimine bağlı kolesterol yüksekliğinin koroner kalp hastalıklarını desteklediği daha çok şeker endüstrisini destekleyen çalışmalarda öne çıkar. Oysa bu endüstriden bağımsız çalışmalar, şekerin bahsi geçen kalp rahatsızlıkları üzerinde çok daha ciddi risk oluşturduğunu göstermektedir.
1960’lı yıllarda öne atılan tezlerin geçerliliğine yönelik devam eden çalışmalar sonucunda, 1980’li yıllarda şeker ve şeker içeren gıda maddelerinin koroner kalp hastalıklarına neden olduğu görüşü daha da önem kazanmaktadır. Sonrasında, şeker tüketimine bağlı rahatsızlıklar daha çok inceleme konusu olmuştur. Bu doğrultuda, şeker endüstrisinin, şeker ve şeker türevi gıdaları olumlu gösteren ve şekeri faydalı kılan promosyon ve satış kampanyalarını göz ardı eden araştırmalara ağırlık verilmiştir.
Şeker Endüstrisinin Araştırmalardaki Rolü
Şeker endüstrisi, gerek pazar payı, gerekse mevcut tüketimde hedeflenen ve arzu edilen satış hacmi doğrultusunda koroner kalp rahatsızlıklarının nedeninin ya tüketimi ve kolesterol olduğunu savunmaktadır. 1950li yıllardan bu yana yapılan çalışmalar, bu anlamda şeker endüstrisi kurucuları ve yöneticileri ve karşıt görüşteki bilim adamlarının tartışmaları ışığında giderek farklı bir hal almıştır.
O dönemlerde şeker endüstrisi kurucuları, yağ tüketiminin azaltılmasının genel sağlık ve beraberinde kalp sağlığını koruyacak doğru kolesterole kavuşmak için gerekli olduğu savunmuşlardır. Bu anlamda, şeker tüketiminin kişilerin günlük hayat içerisinde ihtiyaç duydukları enerjiyi sağladığını ve bu anlamda vücuda fayda sağladığını ifade etmektedirler.
Son dönemlerde ortaya çıkan belgeler, 1960’lı yıllarda şeker endüstrisi içerisinde yer alan şirketlerin bilim adamlarına araştırma bulgularında değişiklik yapılması yönünde para ödediğini ve bu doğrultuda koroner kalp hastalıklarının asıl sebebinin doymuş yağlar olarak gösterdiklerini ortaya çıkarmıştır. ABD Şeker Derneği olarak bilinen bu kuruluşun ortaya attığı görüşler bugün bilen halen bazı çevreler tarafından savulsa da, temelinde ticari kaygılar neticesinde savunulduğu düşüncesi daha ağır basmaktadır.
Ödeme yapıldığı iddia edilen bilim adamları tarafından şeker ve kalp hastalıkları arasında bir bağlantı olmadığı tespit edilmiş ve kalp hastalıklarının esas sebebinin doymuş yağlar olduğunun gözlemlendiği belirtilmiştir. Oysa yapılan araştırmalarda, şeker ve doymuş yağ yönünden azaltmış oranlarla diyet yapan bireylerin karşılaştırılması sonucu, şeker tüketimin vücut iyileşmesine çok daha çabuk etkiler sağladığını göstermektedir. Diğer yandan, diğer görüşler ise, sükroz ve sakaroz içeriğine sahip besin maddelerinin kandaki kolesterol seviyesine etkisinin büyük olduğunu ve bu açıdan koroner kalp rahatsızlıklarına neden olduğu görüşünü sunmuşlardır.
Şeker konusunda endüstri otoriterlerinin savundukları bir diğer olgu, şekerin gerek enerjiyi sağladığı ve bu açıdan insan yaşamının gerekliliğini ve devamlılığını sağlayacak enerjiyi sağladığı yönündedir. Oysa yapılan ek araştırmalar ve beslenme uzmanlarının görüşleri, vücudun ihtiyaç duyduğu enerjiyi temel olarak karbonhidratlardan sağladığı ortaya çıkmıştır.
Bu anlamda, gerek normal ve sağlıklı bir beslenme düzeni içerisinde, gerekse diyet programlarında şeker ve şeker içerikli besinlerin en az gerekli gıda maddeleri olduğu, pek çok sağlık kuruluşunca kabul edilen bir görüş olarak geçerlilik kazanmıştır.
Geçmiş dönemlerde yapılan araştırmaların aksine, bilim adamları, beslenme uzmanları ve doktorların birçoğu şekerin kalp hastalılarına neden olduğu görüşünde birleşmektedir. Şeker içeriği yüksek rafine karbonhidratlar ve şekerli içecekler ile tatlandırıcı maddelerin kalp hastalıkları için büyük risk oluşturduğu da ifade edilmektedir.
Diğer yandan şeker endüstrisinin satış hacmi ve ticari kazanç amacıyla baskı kurarak bilimsel çalışmalara olan müdahalesinin bugün pek çok alanda halen devam ettiği de aşikârdır. Bu anlamda uzmanalar, endüstriler tarafından yürütülen ya da desteklenen bilimsel araştırmalarının doğru ve tarafsız verileri yansıtmadığı ve bu verilere tam anlamıyla güvenilmemesi gerektiğini söylemektedir.
Kalbin Düşmanı Şeker mi Doymuş Yağlar mı?
Yağ – şeker kolesterol üçlüsü ve koroner kalp hastalıkları arasındaki ilişki günümüzde halen farklı görüşlerle incelenmeye ve tartışılmaya devam etse de pek çok görüş şekerin kalp açısından oldukça zararlı bir gıda olduğunu ve bu gıdaların kalbi savunmasız hale getirdiği ortaya çıkmıştır.
Çalışmalar sunucu yüksek sakaroz tüketimi ile koroner kalp hastalıkları arasında pozitif bir ilişki olduğunu göstermektedir. Bunun yanı sıra şekerin ana bileşeni sükroz sağlıklı bir insan vücudundaki kolesterol ve trigliserid seviyesini arttırdığı da gözlenmiştir. Bu durumda yine koroner kalp hastalıklarına karşı şekerin ciddi bir risk faktörü oluşturduğunu gözler önüne sermektedir.
Geçmiş dönemlerde başlayan ve bugüne kadar süregelen araştırmalar, koroner kalp hastalıklarının temel risk faktörünün rafine şeker ve şeker içerikli içecek ve yiyecekler olduğunu göstermektedir. Yağ tüketimi ise doğrudan bir etkiye sahip değildir. Diğer yandan, doymuş yağ oranlarının yüksek kolesterole olan etkisi göz önünde alındığında çoklu doymamış yağların doymuş yağlara alternatif olabilecek çeşitliliğe sahip olması ve kolayca bulunabilir olması da bu anlamda düzenli ve sağlıklı bir beslenme dengesi oluşturmak açısından fayda sağlamaktadır.
Şeker tüketimi dolaylı olarak ta koroner kalp hastalıklarını tetiklemektedir. Şeker tüketimi sonucu vücutta salgılanan insülin miktarı, fazla tüketimde çok daha fazla olmaktadır. Gereken insülin ihtiyacını karşılamak için daha fazla enerji harcayan vücutta kan şekeri hızlı bir şekilde düşer.
Sonuçta da çok daha fazla ve sık açlık hissi ortaya çıkar. Devamında ortaya çıkan obezite ile koroner kalp hastalıklarının ortaya çıkışını hızlandırır Yapılan araştırmalara obezite problemi yaşayan kişilerin kalp krizine yakalanma oranlarının çok daha fazla olduğunu göstermektedir.