Dünya genelinde beş yaş altı 41 milyon çocuğun fazla kilolu ve obez olduğu göz önünde bulundurulduğunda obezitenin çocukluk çağında da bir salgın hale geldiği dramatik bir gerçektir. Obezite; obezojenik çevre ile birlikte, sosyal, ekonomik, davranışsal, biyolojik faktörlerin bir araya gelmesine bağlı olarak gelişebilen multifaktöriyel bir hastalıktır.
Obezojenik çevre; fiziksel aktivitenin azalmasına, enerji içeriği yüksek besin tüketiminin ve ekran karşısında harcanan sürenin artmasına bağlı olarak gelişen pozitif enerji dengesiyle obeziteye neden olmaktadır.
Ne yazık ki çocuklar, yaşamlarının erken döneminden itibaren enerji içeriği yüksek olan, tüketildiğinde keyif veren ve ömür boyu yeme alışkanlığı kazandıran paketlenmiş ürünlere çok fazla maruz bırakılmaktadırlar. Bu nedenle çocuklara tüketmeleri özendirilen, ulaşılması kolay olan abur-cuburların enerji ve bazı besin ögesi içeriklerinin değerlendirilerek tehlikenin büyüklüğüne dikkat çekmek amacıyla yaptığımız araştırmada 24 farklı markadan toplam 435 adet paketli yiyecek değerlendirilmiştir.
Değerlendirme sonuçlarına göre çikolataların yağ (33,0±4,28 g/100 g) ve şeker (45,6±5,95 g/100 g); gofretlerin doymuş yağ (19,2±3,89 g/100), krakerlerin ise sodyum içeriği (0,9±0,23 g/100 g) en yüksek bulunmuştur. Bununla birlikte şeker içerdiği bilinmesine rağmen bazı ürünlerin paketlerinde şeker içeriğine yer verilmemiştir.
Araştırmada incelenen 435 paketli yiyecek Türk Gıda Kodeksi Etiketleme Yönetmeliği’nde yer alan sağlık beyanına göre değerlendirilmiştir. Bu beyanda 100 g katı besinde >5 g şeker; >3 g toplam yağ; >0,12 g sodyum içeren ve doymuş yağ asitlerinin sağladığı enerji toplam enerjinin %10’undan fazla olan yiyecekler ‘sağlıksız’ olarak kabul edilmektedir. Araştırmada değerlendirilen ürünler bu kriterlere göre değerlendirildiğinde %83,4’ü şeker; %93,7’si toplam yağ; %92,4’ü doymuş yağ ve %70,3’ü sodyum içeriği bakımından sağlık beyanında belirtilen miktarları aşmakta ve ‘sağlıksız ürün’ sınıfına girmektedir. (Araştırmayı merak edenler için https://link.springer.com/article/10.1007/s40519-018-0497-y)
Türkiye’de Okul Çağı Çocuklarında Büyümenin İzlenmesi (TOÇBİ) Projesi araştırma raporuna göre 6-10 yaş grubu çocukların %25,4’ü şeker, şekerleme, bar, gofret ve çikolatayı; %19’u ise cips ve patlamış mısırı hergün tüketmektedir. Bu sonuçlar göz önünde bulundurulduğunda çocukların günlük alması gereken enerji, yağ ve karbonhidratın büyük bir kısmının düşük besin içeriğine sahip olan bu tür yiyeceklerden karşıladığı görülmekte ve bu besinlerin sık ve fazla miktarda tüketilmesinin çocukluk çağı obezitesi oluşumundaki yeri ortaya çıkmaktadır.
Ayrıca çocuk kanallarında enerji, şeker, doymuş yağ ve tuz içeriği yüksek, besin değeri düşük olan ve abur-cubur olarak ifade edilen bu yiyeceklerin reklamları sıkça ekrana gelmektedir. Ülkemizde yapılan bir çalışmada en çok izlenen dört kanalda çıkan reklamların iki hafta içi, iki hafta sonu olmak üzere toplam dört gün kaydedilmesi sonucunda tüm reklamların %32,1’inin yiyecek reklamı olduğu, bu reklamların %81’inin de yüksek miktarda enerji, yağ ve şeker içeren sağlıksız ürün reklamları olduğu saptanmıştır.
Aynı çalışmada sağlıksız ürün reklamlarının %30’unun görsel-işitsel teknikleri kullanarak çocukları hedef aldığı belirtilmiştir. Yine bu yiyeceklerin tüketilmesi durumunda oyuncak hediye edilmesi veya etiketlerinde çocukların sevdikleri çizgi film karakterlerinin bulundurması çocukların ürün alımını teşvik etmekte ve dolayısıyla bu yiyeceklerin tüketimini artırmaktadır. Bu bağlamda çocukluk çağı obezitesinin önlemesinde ve tedavisinde ilgili bakanlıklar, gıda sanayii, medya gibi sorumlu paydaşların yer aldığı işbirliği önemli bir gerekliliktir.
Harvard Üniversitesi profesörlerinin 1960 yılında 150,000 $ rüşvet alarak, yağları hedef tahtasına oturtması, şekerin zararlı etkilerini örtbas etme çalışması geçtiğimiz aylarda deşifre olmuştu.
Tam 56 yıldır; yağların kötü, şekerlerin iyi olduğuna inandırılmıştık.
Şeker ve şekerli ürünlerin obezite, diyabet, tansiyon, kanser, astım hastalıklarında oynadığı rol konusundaki çalışmalar tekrar gündeme gelmeye başladı. Buna kayıtsız kalamayan Dünya Sağlık Örgütü de, son yüzyılın en büyük kabusu olan şeker, şekerli gıdalar ve şekerin yol açtığı hastalıkları önlemek adına savaş açtı. İngiltere’nin en ünlü tıp dergilerinden The Lancet’in haberini sizler için derledik.
Dünya Sağlık Örgütü (WHO), 11 Eylül Dünya Obezite Günü’nde, şekere karşı açtığı savaşa dair çalışmalarını arttırdı. Bu doğrultuda, ilk olarak, meyve ve sebzelerle ilgili sübvansiyonları devreye koymak (sağlıklı ürünlerin üretilmesini desteklemek amaçlı olarak) ve özellikle belli şekerli içeceklerin de yer aldığı sağlıksız gıdalara yönelik vergileri artırmak konusunda hükümetlere çağrı yaptı.
Dünya Sağlık Örgütü tarafından sunulan bu tavsiye ve kurallar, dünya çapındaki uzmanların görüşleri ve sağlıklı bir beslenme düzeni geliştirmek ve sağlıksız gıdaların tüketiminden korunmak konusunda yapılan 11 sistematik araştırma doğrultusunda şekillendi.
Bu konuda ikincil hamle ise idari birimler dâhil, Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) genel merkezinde şekerli içeceklerin kaldırılması olarak gözlendi. (Değişime kendilerinden başlamaları, bu konuda ne kadar ciddi oldukları izlenimi veriyor.)
Su, çay, kahve, tatlandırıcı içermeyen süt tozu ve personelin işe getireceği şekerli içeceklere izin verildi.
11 Eylül 2016 Dünya Obezite Günü
İşyerlerinde, hükümet seviyesinde gerçekleştirilen mali politika hareketleri ve bireysel yönde yapılan yaptırımlar birbirinden çok farklı olmazken, bu yaptırımların birleştiği ortak nokta besin değeri içermeyen, obezite ve beraberinde diyabet ve diş çürümelerinde artışına neden olan ürünlerin tüketimlerinin azaltılmasıdır. Bu yaptırımlar, Dünya Sağlık Örgütü tarafından 2015 şeker raporunda yer alan ve şeker alımını azaltmak yönünde sunulan tavsiyeleri içermektedir.
Çok yakın bir zamanda zararlı gıdaların üzerinde bu tarz uyarılar görmek mümkün olacak. Obezite, alerji, diyabet, diş çürükleri vs.
Dünya Sağlık Örgütünün bu yararlı çalışmaları, aşırı şeker tüketiminin negatif etkileri hakkında toplum bilincinin ve farkındalığının artmasını sağlarken, meyve suyu ya da çikolatalı süt gibi pek çok satılan üründe hangi tür şekerlerin sağlıklı olduğu konusunda da dikkatli olunmasına yardımcı olmuştur.
En önemlisi de, bu kurallar, hükümetin okullarda ve hastanelerdeki şekerli içecekleri kaldırması konusunda büyük oranda destekleyici ve teşvik edici rol üstlenmektedir.
Yüksek oranda şeker, tuz ve yağ içeren besinlerin denetimi ve vergilendirilmesiyle sağlıksız tüketimin önüne geçilmesini ve vergi gelirleriyle şeker tüketiminin neden olacağı hastalıkları önleyici politikalar için kaynak sağlanmasına ortam hazırlamaktadır.
Şeker zararlıdır!
Buradaki en temel sorun, etkilerin gözlenmesi olacaktır. Şekere yönelik vergilerin geçerliliği konusunda deneyim ve kanıtlar artış gösterirken, hastalıklara neden olan ürünlerin azaltılması ve sağlıklı bir yaşam rutinin desteklenmesi konusunda uygulanacak diğer ekonomik kararlar konusunda daha fazla delile ihtiyaç duyulmaktadır.
Yanı sıra, şeker yasaları henüz değerlendirme aşamasındadır. Bu noktada, Yeni Zelanda’da hastanelerdeki şekerli içeceklerin kaldırılması hastalar, tedarikçiler ve hükümet tarafından kabul görürken, sağlık yönünden etkileri bilinmemektedir.
Şekerle savaş, hayati bir anlam ifade ederken, sağlığı tehdit eden ürünlere karşı açılan büyük savaşın sadece bir parçasını oluşturmaktadır.
Sonuç olarak;
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ)’nün alenen şekere karşı savaş açması bizi ziyadesiyle memnun etti.
Şeker ile mücadele etmek isteyen hükümetlere, yeni politikalar oluşturulması konusunda DSÖ’nün büyük katkısı olacaktır.
Sağlıklsız ürünlere obezite vergisinin gelmesi, uygulanabilecek bir öneri.
Sağlıksız ürünlere uyarı yazıları tüketimi azaltacaktır.
Şekerle savaşa, DSÖ’nün katılmış olması sağlıklı yaşam için atılmış çok büyük bir adım.
Şekere karşı mücadele artık daha net olacak ve ama şeker olmazsa vücudumuz enerjisini nereden alacak gibi basit cümleler kurulmayacak.
Sağlıklı ve sağlıksız şeker ayrımı daha net yapılacak. Ambalajlı ve unlu gıdalarla ilgili daha keskin sınırlar olacak.
Obezite.com sitesi olarak sağlıksız şekere karşı olan tavrımızı kuruluşumuzdan itibaren sürdürmekteyiz.
Son çalışmalar şekerin bir çok hastalığın altında yatan sebep olduğunu gösteriyor fakat küresel sermaye, gıda ve ilaç firmaları bunların gün yüzüne çıkmasına izin vermemekteydi.
Ufak bir rica: Şekerin, sağlıklı yaşamın en büyük düşmanı olduğu konusunda hem fikirsek ve makaleden faydalandıysanız, sevdiklerinizin de faydalanması için lütfen paylaşınız. Sağlıklı yaşam için bir adım da siz atın. Şimdiden paylaşımınız için çok teşekkür ederiz.
Obezite.com Ekibi
Her yönüyle şeker tehlikesi konusunu inceleyeceğiz. Son dönemlerde daha çok ön plana çıkan aşırı kilo ve hastalıkların pek çoğunun temelinde sağlıksız ve yapay besinlerle beslenme yatar. Bu noktada beslenme açısından vücuda en çok zarar veren besinlerin başında şeker gelir.
Cipsten, kolaya, meyve sularından, şekerlemelere pek çok gıda maddesinde yer alan şeker, insan vücudunda pek çok rahatsızlığın ortaya çıkışını tetikler. Yanı sıra, günümüzde meye ve sebzelerin sağlıksız koşullarda yetiştirilmesi ve hormonsal gıdaların raf ve pazarlarda boy göstermesi, bu ürünlerin genetiğinin değişmesine ve içeriğindeki şeker oranın yükselmesine neden olmuştur.
Diğer yandan doğru bilinen yanlışlarla zararsız, hatta çok sağlıklı olarak görülen pek çok besin maddesi de yüksek şeker içeriği ile vücuda zarar veren faktörler arasında öne çıkmaktadır. Yukarıda bahsi geçen şeker yönünden zengin pek çok gıda maddesi, yüksek glisemik indeks değerine sahiptir. Bu anlamda kan şekerini çok hızlı bir şekilde yükselmesine neden olurlar.
Aşırı şeker yüklenmesi doğrultusunda vücudu dengesini sağlayabilmek adına pankreastan salgılanan insülin zamanla insülin direncinin artışına neden olarak şeker hastalığının ortaya çıkışını hızlandırır. Yanı sıra kan şekerinde yaşanan ani düşüş ve yükselişler bireylerde daha sık acıkmaya ve daha fazla yemek yemeye neden olur. Devamında ise vücutta yağ oranının artması ve aşırı kilo alımına paralel olarak obeziteye ve sindirim istemi rahatsızlıkları ortaya çıkar.
Şekere Gerçekten ihtiyacımız Var mı?
Popüler pek çok görüş, gün içerisinde ihtiyaç duyulan enerjiyi karşılaması açısından, vücudun şeker ihtiyaç duyduğunu savunsa da, son yıllarda yapılan araştırma sonuçlar ve bireylerde gözlenen değişiklikler, aslında şekerin vücut için zorunlu bir ihtiyaç olmadığını ortaya koymaktadır.
Aslında vücut basit şekerlere ihtiyaç duymaz. İhtiyaç duyulan enerjiyi karbonhidratlar aracılığıyla üretir. Karbonhidratlar vücut içerisinde glikoza dönüştürülerek vücudun ihtiyaç duyduğu enerjiyi karşılamak amacıyla kullanılır. Bu doğrultuda enerji ihtiyacını karşılamak için basit şekerler erine kompleks yapıdaki karbonhidratların kullanılması daha doğru ve sağlıklıdır. Bu doğrultuda doğal sebze ve meyveler, süt, yoğurt, makarna, ekmek gibi ürünler enerji açısından zengin besinler arasında yer alır. Diğer yandan, tüketilen pek çok gıdanın içeriğinde zaten şeker bulunmakta olup, ek olarak şeker alınması, şeker düzeyini arttırmaktan öteye geçmez.
Şekeri hiç bilmeyen biri için şeker tüketmek bir ihtiyaç olmasa da, kuşkusuz pek çok kişi gerek alışkanlık, gerekse psikolojik olarak şeker tüketmeye ihtiyaç duyarlar. Bu şekilde mutlaka şeker tüketilmesi gerekiyorsa en ideal miktar günde en fazla 8 kesme şeker olarak tavsiye edilmektedir. Tabi bu oranlar gün içerisinde şeker oranı yüksek bal meyve, çikolata, cips ve şerbetli tatlıları tüketmeme halinde geçerlidir. Özellikle 1 kaşık bal 2 kesme şeker eşit olup, ikisinin aynı anda çok fazla tüketimi yine vücudun çok fazla şeker almasına neden olacaktır.
Şekerin Her Türlüsü Zararlı
Şekerin pek çok farklı türü vardır. Doğal pancar şekerinin işlenmiş hali olan Sofra şekeri olarak bilinen sakkaroz, meyve şekeri früktoz ve glikoz basit şekerler kategorisinde yer alır. Glikoz ve früktoz şuruplarının zararlı etkilerinin diğer şeker türlerine göre daha fazla olduğu bilinmektedir. Bisküvi, çikolata, meyveli içecekler ve şerbetli tatlılarda sıkça kullanılan früktoz (mısır şurubu) bu anlamda karaciğeri en fazla etkileyen ve insülin direncinin ortaya çıkışında en fazla öne çıkan şeker türüdür.
Araştırmalar, şekerin her türlüsünün vücut açısından pek çok zararı olduğunu göstermiştir. Yükse kalorili olması nedeniyle şişmanlatıcı bir etkiye sahip olan şeker, obezite probleminin başta gelen sebeplerinden bir tanesi olarak karşımıza çıkar. Basit şekerlerin vücuda girişi karaciğerde yağlanma, trigliseridlerin artması ve insülin direncine neden olur.
Bu doğrultuda basit şekerine obezite gelişimine doğrudan etkisi olduğunu söylemek mümkün olmaktadır. Ayrıca şekerin kimyasal içeriği de tehlike içerir. Şeker kullanımı ile hücre duvarı sertleşmeleri ve sonrasında damar sertleşmesi ve damar tıkanıklığı söz konusu olmaktadır. Yanı sıra kalp krizi, felç, beyin fonksiyonlarında yavaşlama sonucu Alzheimer ve yüksek tansiyon gibi sağlık sorunları da şeker tüketimi ile ortaya çıkmaktadır.
Meyveler Göründüğü Kadar Masum Değil
Meyveler sağlıklı ve dengeli bir beslenmenin en önemli ögeleri arasında yer alırken, pek çok diyet listesinde de sıklıkta yer alan gıda maddelerindendir. Yanı sıra kilo verme isteyen pek çok kişi de zaman zaman sadece meyve yiyerek zayıflayabileceğini ve sağlıklı bir diyet rutini devam ettirebileceğini düşünür.
Oysa meyvelerin içeriğinde de farklı miktarlarda şeker bulunur. Bu nedenle meyve tüketimini şeker miktarlarının farkında olarak belli sınırlamalar dâhilinde tüketmeye dikkat etmek gerekir. Meyveler içerdikleri şeker oranına göre az şekerli, orta şekerli ve çok şekerli meyveler olarak sınıflandırılmıştır.
Kayısı, erik, kiraz ve vişne sahip oldukları şeker düzeyine göre az şekerli meyveler grubunda yer alır. Şeftali, armut, elma ve portakal orta şekerli meyvelerdir. Muz, üzüm ve incir gibi meyveler ise çok şekerli meyveler olarak nitelendirilirken, bu meyveler aynı zamanda yüksek kalorili olmaları doğrultusunda tüketiminde aşırıya kaçılmaması gereken meyvelerdendir.
Tatlandırıcılar da Tehlike İçeriyor
Pek çok kişi şekeri zararlarının farkında olsa da şekerden vazgeçemez. Özellikle bisküvi, çikolata, şerbetli tatlılar, hamur işleri ve daha pek çok üründe şeker olmazsa olmazlar arasına yer alır. Diğer yandan şekerin eksik olmadığı maddelerden biri de çaydır. Çocukluk çağlarından itibaren birçok kişi çayı şekerli içmek gibi bir alışkanlık kazanır.
Bu alışkanlıkla beslenen bir vücut yapısında ise şekerden vazgeçmek oldukça zor olur. Gerek şekerin zararlarını azaltmak, gerekse kilo vermek amacıyla kişiler tatlandırıcılara yönelir. Tatlandırıcılar, bu anlamda şekeri tamamen kesmek isteyenlerin yaşadığı geçiş döneminde bir kurtarıcı fonksiyonu üstlenir.
Tatlandırıcılar doğal ve yapay tatlandırıcılar olarak iki gruba ayrılır. Doğal tatlandırıcılar bitki ve bitki köklerinden elde edilirler. Doğal tatlandırıcılar, şeker kadar tatlı olmasalar da, daha az kalori içermeleri doğrultusunda kullanılırlar. Doğal tatlandırıcılarının sahip olduğu moleküllerin benzerlerinin laboratuvar ortamında yapay halde sentezlenmesi ile elde edilen yapay tatlandırıcılar, neredeyse yok denecek seviyede kalori içerirler.
Ayrıca bu tatlandırıcılar çeşitlerine göre, şekerden 100 – 300 kat daha tatlıdır. Farklı içeriklere sahip bu ürünler, vücut yapısına olan kısa ve uzun vadeli etkileri nedeniyle yasal izinler doğrultusunda satışa sunulur. Aspartam, Sakkarin, Dulcin yasal izinlerle piyasada bulunan ve en sık kullanılan yapay tatlandırıcılar arasında yer almaktadır.
Şekerin olumsuz etkilerini azaltmak ve kilo vermeye yardımcı olmak için tatlandırıcı kullanımı, her ne kadar daha sağlıklı görünse de, tatlandırıcıları da dikkatli tüketmek gerekir. Özellikle yapay tatlandırıcılar, kimyasal içeriğe sahip oldukları için, zamanla vücudun genel işleyişini olumsuz etkileyebilirler.
Örneğin, yapay tatlandırıcılar arasında en çok kullanılan Sakkarinin şekerden 300 kat daha tatlıdr. yüksek dozda alınmasının kansere neden olduğu görüşü hâkimdir. Yanı sıra epitel doku değişikliklerinde de etkili olduğu savunulan sakkarinin, bebeğe geçerek vücudunda birikmesi ihtimaline karşı, hamileler tarafından kullanımı yasaklanmıştır.
Şekerden 180 kat daha fazla tatlı olma özeliğine sahip Aspartam, yüzde 10 oranında metil alkol ve yüzde 50 fenilalanin içermektedir. Bu maddelerin fazla alınması beyin için oldukça zararlıdır. Yanı sıra, yine bu tatlandırıcının da kansere yol açtığı savunulmaktadır. Yapılan araştırmalar doğrultusunda görme ve işitme bozuklukları, kas ağrıları, migren ve baş dönmesi gibi pek çok rahatsızlığın bu tatlandırıcı ile ilişkili olduğu ortaya çıkmıştır.